𝚔𝚎𝚜𝚔𝚎

167 24 9
                                    

Eve geldiğimizde akşam olduğu için kendi odamı Emma'ya verdim ve yanıma yastık alıp solana geçtim. Kafamı yastığa koyar koymaz zihnime düşünceler dolmaya başladı. Olay o kadar karmaşık bir hal aldı ki ne yapacağımı bilemiyorum. Annemin veya babamın bu işte kesin olarak parmağı var mı yoksa sadece bir yanlış anlaşılma mı? Böyle bir yanlış anlaşılma olması neredeyse imkansız ama bir umut arıyorum. Onlarla ilgisi olmasın istiyorum.

Ben hala uyumaya çalışırken Emma yanıma geldi.

"Abi, biraz seninle oturabilir miyim? Hiç uykum yok."

Daha fazla düşünüp kendimi yormak istemediğim için benim de işine geldi.

"Gel buraya."

Kolumu kaldırdım ve o da yanıma oturdu. Uzun zaman sonra ilk defa sarıldığımızı farkettim. Evet çok şey yaşadım ama Emma zaten Jully'yi tek ablasını kaybettiği için üzgün. Birde abisini kaybetmemesi gerekiyor.

"Ee söyle bakalım. Bensiz neler yapıyorsun?"

"Hiçbir şey. Sensiz evde kalmak çok zor. Annemle babamın da arası bozuluyor. Bir süre burada kalabilir miyim?"

Mutsuz olduğu sesinden bile anlaşıldığı için kendimi sorumlu hissettim. Sanki onu bu hale getiren benim. Aslında bu konuda payım var.

"İstediğin kadar kalabilirsin. Hatta seninle bir şeyler yapalım. Ne istersen."

Ben böyle deyince yüzü gülmeye başladı. Onun yüzü gülünce benimkide güldü ister istemez. Son günlerde beni motive eden tek şey
onun mutluluğu zaten.

"Odanda çadır gördüm. Bence bu kampa gitmemiz için bir işaret. Ne dersin?"

"Kamp mı?"

Flashback

Hava soğuk olduğu için Aidan'a daha sıkı sarıldım. Birlikte bir bankta oturuyoruz. Evet hava buz gibi, soğuktan titriyoruz ama karın bu seneki ilk yağışını kaçıramazdık.

"Birileri üşümüş galiba."

Yüzündeki sırıtış o kadar güzeldi ki ne dediğine dikkat etmedim bile. Dudağının sol tarafı hafif kıvrılmış, gamzesi az da olsa belli oluyor, yüzünde muzip bir ifade, yanakları ve burnu soğuktan kızarmış.

"Nerelere daldın yine?"

"Gülüşüne, gamzene, sana."

Kafamı tekrar göğsüne yasladım ve gözlerimi kapattım. Hiçbir yerde, kimsede bulamadığım huzuru kollarında bulduğum adamın yanında olmak o kadar güzel ki. Kelimelerle tarif etmek imkansız.

Dediklerime kısa bir kahkaha attı ve,

"Sen bana vurulmuşsun kızım."

"Vuruldum tabi. Bakışların vurdu hemde."

"Ben neye vuruldum biliyor musun?"

Başını bana yasladıktan sonra devam etti:

"Dalgalı saçlarına, güldüğünde kısılan gözlerine, uykun geldiğinde ya da acıktığında ki sinirine. Her şeyine be sevgilim."

"Birde bana vurulmuşsun diyorsun. Bitmişsin oğlum sen hastasın bana. Sözlerin ele veriyor seni."

Söylediklerimden sonra saçlarımı karıştırdı ve öpücük kondurdu.

"Bitirdin beni."

Bir süre daha oturduktan sonra canım sıkıldı ve ayağa kalktım.

"Hadi kalk dans edelim. Kar çok güzel."

Biraz naz yapsa da zorla kaldırdım. Ellerimi omzunda birleştirdim ve o da belimden tuttu. Bir süre sadece birbirimize baktık.

"Kamp mı yapsak?"

"Kamp mı? Nereden çıktı şimdi?"

Genelde ben Aidan'ı bir şeyler yapmak için zorladığım için şaşırdım. Kendisi evde oturup gitar çalmayı, şarkı söylemeyi çok sevdiği için bunu demesi garibime gitti açıkçası.

"Seninle daha çok zaman geçirmeyi, daha çok şey yaşamayı istiyorum."

"Gidelim tabi ama daha basit şeylerden mi başlasaydık? Mesela sinema."

Tek kaşını kaldırdı. Yüzünde soru soran bir ifade vardı.

"Sinemaya gittik zaten. Unutkanlık mı başladı sende. İyice yaşlandın he."

Hafifçe omzuna vurdum ve sahte bir sinirle kaşlarımı çattım.

"Gittiğimizi bende biliyorum ama hatırlarsan sevdiğin bir film olmadığı için zorla döndürmüştün."

Yanlış bir şey yapmış çocuklar gibi bir yüz ifadesi yaptı. Bu suratla o kadar tatlı oluyor ki içimden kızmak gelmiyor.

"Ya sevgilim öyle oldu da ne yapsaydım boşuna para vermeyelim diye şey ettim ben."

Bu tatlılığa daha fazla dayanamayıp yanağından öptüm.

Biz yılın ilk karının altında dans etmeye devam ederken Aidan'ın gözleri dudaklarıma kaydı. O yaklaştı, ben heyecandan ayakta duramayacak hale geldim. Ben yaklaştım, o belli belirsiz gülümsedi ve en sonunda dudaklarımız birleşti.

O güne kadar beni öptüğünde tiksinmediğim, göz yaşlarına boğulmadığım ilk ve tek kişi oldu.

Geri çekilip alınlarımızı birbirine yasladık.

"Aidan, birlikte her şeyi yapalım olur mu? Kampa gidelim, sinemaya gidelim, balık tutalım birlikte. Hiç keşkemiz olmasın tamam mı?"

Dudağıma küçük bir öpücük kondurup geri çekildi.

"Önümüzde uzun bir hayat var. Her şeyi yapacağız tabiki. Benden kurtuluşun yok."

Flashback son

Nereden bilebilirdim ki çok az zamanımız kaldığını? Eğer bilseydim, bütün zamanımı onunla geçirirdim. Daha da önemlisi engellerim onu. Daha çok şey yaşayacağız derdim. Seni çekip çıkarırdım o hayattan Jully, sadece anlatmalıydın.

Aslında kendime de kızıyorum. Nasıl anlamadım? Nasıl en ufak bir şey bile garip gelmedi?

Eski anılarımızı düşünmeye başladım. Herhangi bir gariplik. Bana anlatmaya çalıştığı bir şey. Ama o anılar aklıma geldikçe, düşündükçe boğuluyormuş gibi hissettim. Aklıma gelen her anımızda daha çok yük bindi sırtımı. Bir süre sonra bu yükü taşıyamayacağımı biliyorum ama şuan dayanmaya çalışıyorum. Dayanmak zorundayım.

"Abi, iyi misin?"

Emma'nın sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.

"İyiyim, dalmışım sadece."

Bir süre beni inceledikten sonra bir şeyim olmadığına karar vermiş olacak ki kamp konusuna geri döndü.

"Kampa gidiyor muyuz peki?"

"Gidelim bakalım. Jully ile gidemedim, seninle gidelim."

Son söylediğimi duymadığı için bir nebze rahatladım. Onun aklına da Jully"yi getirip daha da fazla üzmek istemiyorum.

"Hadi artık yatalım saat geç oldu. Yarın da annemle babamın kavgasını detaylıca konuşalım olur mu?"

Kafasını sallayıp yukarı çıktı. Bende tekrar düşüncelerimle yalnız kaldım.

Umarım beğenmişsinizdir. Hoşunuza gitmeyen yerler olurla söyleyin lütfen.

<3






Geçmişten Mektuplar ~ Aidan GallagherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin