Soobin hastane yatağının başında Yeonjun'un elini tutmuş bir şekilde uyanmasını bekliyordu. Tam olarak sihri sayesinde yangından Yeonjun'u çıkarmayı başarmıştı ama ona ulaşana kadar Yeonjun çoktan dumanı solumuş olmalıydı çünkü onu baygın bir halde bulmuştu.
O an ne yaptığını ya da ne düşünerek hareket ettiğini bilmiyordu. Sadece onu hastaneye yetiştirmek istemişti. Öyle ki Hyuka'nın bile nerede olduğunu bilmiyordu. Yeonjun'un dedesini aramadan önce onu aramıştı ama ulaşamamıştı. İçinde olan o çekilmez huzursuzluk Yeonjun uyanana kadar geçmeyecek gibiydi.
Ne vardı da lavaboya gitme ihtiyacı duymuştu? Onu yalnız bıraktığı için kendine her şeyden çok kızıyordu. O an orada olsa böyle bir durumda olmayacaklardı. Asıl sorunlarından bir diğeri ise tuvalette yaşadığı şeydi ama şu an onun için Yeonjun'un uyanması daha önemliydi.
Boşta kalan eliyle Yeonjun'un saçlarını geriye taradı ve "Yeonjun'um." dedi. "Sana bir şey olacak diye o kadar korktum ki seni tekrardan kaybedemezdim. Gerçekten dayanamazdım buna." Gözünün dolmasına engel olamamıştı.
"Sana bizi anlatmayı çok isterdim biliyor musun? Çok güzeldik Yeonjun. Aslında hepsi senin sayendeydi. Kendimi seninle buldum. Seni sarıp sarmalamak istemiştim ama beni pamuklara saran hep sen olmuştun. Yine aynısını yaptın. Beni tanımasan bile beni yine öyle sıcaklıkla karşıladın. Ben sana olan sevgimi ve minnettarlığımı nasıl göstereceğimi bilemiyorum."
Bir damla göz yaşı yanağından süzüldü ama bu sefer ağlamayacaktı. Yeonjun'un eline küçük bir öpücük kondurdu ve kendini toparladığını hissettiğinde devam etti.
"Şu an sana Daniel olduğunu söylesem işlerin nasıl karışacağını kestiremiyorum. Kendi başıma bir şeyleri öğrenirim sandım ama dedenin garip tavırları harici bir şey bulamadım. Ya çok iyi bir yalancı ya da ben kafamda kurguluyorum."
Soobin Yeonjun'un dedesini ne kadar çok sevdiğinin farkındaydı. Gerçekleri anlatmakta geri çekilmesi birazcık da bu yüzdendi. Onun üzüleceğini düşündüğü yoldan direkt olarak vazgeçiyordu. Bu yüzden her şeyi en hasarsız biçimde halletmesi lazımdı.
"Daniel'im, Hayatımda olduğun için bir kez daha teşekkür ederim." Yeonjun'un saçına küçük bir buse kondurup geri çekildi.
Tekrardan "Daniel." diyerek söze başlayacaktı ama arkadan sinirli bir şekilde adının söylenmesi ile o tarafa döndü. Yeonjun'un dedesi kaşlarını çatmış bir şekilde ona bakıyordu. "Sen aslında kimsin?" dedi yeniden o ses tonuyla. Soobin yaşlı adamın ne demek istediğini anlamamıştı ama onu daha rahat şekilde görmek için ayağa kalktı.
Saygısını bozmadan "Ne demek istiyorsunuz?" diye sordu. Yaşlı adam ona daha çok yaklaşmıştı ve "Daniel'i nereden tanıyorsun Soobin?" dediğinde kanının çekildiğini hissetti. Bu adam gerçekten de bir şeyler saklıyordu. Artık o da sinirlenmişti.
"Asıl siz Yeonjun'un Daniel olduğunu neden saklıyorsunuz?"
Yaşlı adamın o an gülmesi sinirlerine daha çok dokunmuştu. "Yeonjun'un Daniel olduğunu mu? Bir dakika sen gerçekten onun Daniel olduğunu mu düşünüyordun? O Daniel değil Soobin. O benim torunum ve hiçbir zaman o aptal çocuk olmadı."
"Delireceğim ne saçmalıyorsunuz siz? Hafızasını kaybetmesinden yararlanıp tüm beynini yalan şeylerle doldurmuşsunuz. Onun bir dedesi bile yoktu."
"Şu an saçmalayan tamamen sensin. Daniel denen çocuğun nesi olduğun umrumda değil. Burada yatan kişi benim torunum Yeonjun ve ona Daniel hakkında bir şeyler söylemene asla izin vermeyeceğim anladın mı beni?"
"Hâlâ Daniel denen çocuğun diyorsunuz. Delireceğim lütfen ona bunu yapmayın."
"Onun Daniel olmadığını sana kaç kez söylemem gerekiyor? Daniel öldü Soobin. O 3 yıl önce öldü."
Kalbinin durduğunu hissetmişti. Aniden başına giren ağrı ile birkaç adım geriye doğru senledi. İstemsizce gözlerini kapatmak zorunda kaldı. Yine o ses kulağında yankılanmıştı ama bu sefer kimin söylediğini biliyordu. Çocukluğundaki Daniel'in sesiydi bu. Yardım istiyordu. Soobin'den onu kurtartması için yardım istiyordu.
Sonra bir ses daha geldi. "Daniel sadece Yeonjun'un ikiziydi." Nefesinin kesildiğini hissetti. Gözlerini zorlayarak açtığında yaşlı adamın sinirli ifadesini gördü. Sonra her şeyden habersiz uyuyan Yeonjun'a çevirdi gözlerini. Delirecekti. Tam oracıkta delirmenin eşiğine geldiğine yemin edebilirdi.
Eline tutuşturulan kağıtla tekrardan adama bakmak zorunda kaldı. "Eğer bana inanmıyorsan bu adrese git ve bir daha torunumun yanına yaklaşma." demesi ile ne yapacağını şaşırdı. Onun dediklerini yapacağından değildi sadece bir şeyleri açığa kavuşturmadan Yeonjun'un yüzüne bakamazdı.
Eline geçen kağıdın üzerinde bir mezarlığın ismi yazılıydı ve dolan gözlerini serbest bırakıp ilk durduğu taksiye bindi. Oraya varana kadar kafasında bitmek bilmeyen sesleri duymaya devam etmişti. Şimdi ise mezarlarda yazan isimlere tek tek bakıyordu. Soobin ciddi anlamda kafayı yemek üzereydi.
Gördüğü isimle vücudu adeta buz kesmişti. Choi Daniel...Yazan isme asla inanmak istemediği için tekrar tekrar okudu ama yine onun adı yazıyordu. Nefesi kesilmişti. O an dünya Soobin için durmuştu.
Yine başına giren keskin ağrı ile gözlerini kapatmak zorunda kaldı ve zorlayarak açtığında o alevler kaplı alanı yeniden görmüştü ama bu sefer alevler yoktu. Gayet herkes eğleniyor ve dans ediyordu. Etrafa anlamsızca bakarken ona sarılan beden başka bir şok yaşamasına neden oldu.
"Sarışın bir an hiç gelmeyeceksin sandım ama geldin."
Sarılmanın bitişi ile karşısında Daniel'i görmeyi beklemiyordu. Ona en içten şekilde gülümseyen çocuk hiç değişmemişti. Deli gibi ağlamak istedi. Onu tanıyamadığı ve çok geç kaldığı için sadece kendine lanet okuyabildi.
"Geleceğimi söylemiştim. Sana verdiğim sözleri hep tutucağım Daniel bunu biliyorsun." Sözler ağzından istemsizce çıktı çünkü vücudunu şu an hiçbir şekilde kontrol edemiyordu.
"Seni biriyle tanıştıracağım Soobin hadi gel." diyerek Daniel Soobin'in elini kavradı ve kalabalığın arasından sıyrılarak onu içeceklerin olduğu bir kısına sürekledi. Gördüğü şey ile ikinci bir şok yaşamıştı.
"Soobin biliyor musun bir ikizim varmış. Tıpatıp bana benziyor öyle değil mi?" Soobin sadece başını aşağı yukarı sallayabilmişti.
Daniel kocaman gülümsemesinden ödün vermeyerek "Yeonjun bu benim en yakın arkadaşım Soobin. Soobin bu da ikizim Yeonjun." dedi. Yıllar sonra gerçekten ailesi olabilecek biri hayatına girmişti ve en değer verdiği diğer kişi de yanındaydı. O yüzden bugün her şeyden daha mutluydu.
Karşısındaki çocuk elini kendisine doğru uzattı ve "Memnun oldum Soobin." dedi. Soobin şoktan daha yeni çıkmış olmalı ki biraz gecikmeli olarak uzatılan eli sıktı. Dikkatle çocuğu incelemeye başladığında gerçekten Daniel'in birebilir kopyasıydı. Kalbinin sıkıştığını en derinden hissetmişti.
Yeniden ortamın değişmesi ile kendine gelmeye çalıştı. Şu an yaşadığı şey korkunçtu. Yeniden alevlerin etrafı kaplaması ile gözleri Daniel'i arıyordu. "Daniel." diye seslendi birkaç kez ama duyamadı. Nasıl insanları aldattığını bilmiyordu ve birinin onu ittirmesi ile sürüklenmişti. Yine de ilerlemeyi başardı ve Daniel olduğunu düşündüğü kişiye dokunduğunda ortamın değişmesi bir oldu.
Çimenliklerin üstünde kanatlarının bir kısmı yanmış bir şekilde yatırıyordu ama şu an kendi bedeninde değildi. Bedeninin başında öylece duruyordu.Bu yüzden kendisini tam olarak görebiliyordu. O sırada yanında yatan diğer bedeni fark etti. Sis izlerini ve yanmış kıyafet parçaları olan çocuğu. Yerde yatan çocuğun dede diye sayıklaması ile dehşete düştü. O o gün Daniel'i değil Yeonjun'u kurtarmıştı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fairy of Shampoo, Yeonbin
FanfictionPeri Soobin'in Dünya'ya gelmesi sonucu yaşadığı ufak talihsizliği Yeonjun'un onu bulmasına neden olur.