"Siz bana bunu nasıl yaparsınız ya?" Soobin neredeyse burnundan soluyordu. Yavaş yavaş hatıralarının geri gelmesi ve bugün ailesinin ona yaptığı şeyi öğrenmesi resmen çıldırmasına neden olmuştu.
"Neden?" dedi sinirle. "Neden Daniel ile olan anılarımı sildiniz?" Tam olarak ayaklarının onu taşıyamadığını hissettiği için yanında bulunduğu koltuğa kendini attı. Anne ve babasına bakamıyordu. Ellerini saçlarına geçirdikten sonra yavaşça çekiştirmişti.
"Onun benim için değerini biliyor olmalıydınız? Delireceğim yıllardır sizin yüzünüzden göremedim onu." Annesi yavaşça "Oğlum." diyerek Soobin'e yaklaştı. Soobin'in eline dokunduğunda oğlu hemen geri çekilmişti.
Dolmuş gözleri ile "Dokunma." dedi. Her şey kalbine resmen yük olarak gelmişti. Kafasında olan o boşluğu dindiren tek yer ailesinin yanıyken şimdi burası da onu boğuyordu. Gerçi o boşluğu tam olarak ailesi yaratmıştı öyle değil mi?
"Ben ona verdiğim sözü tutamadım. Sizin yüzünüzden..." Annesi dolu gözleri ile oğluna bakıyordu. Babası ise susma yemini etmiş gibiydi. Babasının bu sessizliği sinirlerine daha çok dokunuyordu. Ayağa kalktı ve babasıyla yüz yüze geldi.
"Konuş. Lütfen bir şey söyle. Biz yapmadık deyin. Bir şey söyleyin." Konuşmakta resmen güçlük çekiyordu. Sanki boğazına koca bir öküz oturmuştu. Babasının gözlerinin içine baktı. Sanki bir şey yakalamak istiyordu ama istediği
şeyi göremedi.Sonunda ağzını açan babası "Yapmak zorundaydık." dediğinde Soobin tekrardan yıkıldı. Ne ara babasının yakalarından tuttuğunu bilmiyordu. Elleri gevşemeye başlamıştı.
"Ne demek yapmak zorundaydınız? Siz oğlunuzun günlerce hastalıktan kalkamadığını görmekten zevk mi aldınız? Periler kolay kolay hasta olmaz ve ben bunun nedenini bile bilmiyordum."
Annesi bir köşede sessizce ağlarken Soobin'in gözünden düşen yaşlar da ona eşlik ediyordu. Güçsüz bir vücudu vardı ve bu tamamen ailesinin sildiği anlarda yaşananlardan kaynaklanıyordu. Babasından hâlâ bir şeyler duymak için bekledi ama onun yerine annesinin sesi duyuldu.
"Özür dileriz oğlum ama biz bunu yapmalıydık. Yalvarırım sakin ol." Ona açıklama yapmayıp zorundaydık demeleri hiçbir şeye yardımcı olmuyordu. Orada durmak istemediğini fark ettiğinde birkaç adım geriye gitti.
"Bana doğru düzgün açıklama yapmadıkça lütfen beni aramayın." dedi ve hızlıca kendini evden dışarı attı. Tam olarak o an yıkılmıştı Soobin. Nefes alamadığını hissettiği için kendini toparlamaya çalıştı ve nasıl gittiğini anlamadan evine ulaşmıştı.
Belki bulurum umudu ile ne zamandır dokunmadığı kitaplarının bulunduğu yere gitti. Hepsinin içine tek tek bakmaya başlamıştı. Sert kapaklı kalın bir kitap eline geçtiğinde diğerlerinin aksine kitap şeklinde bir kutu olduğunu gördü.
Kutu sihirle mühürlenmişti ve ne kadar hatırlayamasa da kendi sihir gücünü kitapta hissediyordu. Bu yüzden açmak için gözünü kapatarak birkaç söz mırıldandı ve tık sesinin gelmesi ile gözlerini araladı. Ellerinin titremesine engel olamadan yavaşça kutuyu açtı.
İlk önce kendi çizilmiş resminin bulunduğu kağıtları eline aldı. Bunlar insan bedeninde olduğu ama ek olarak ona kanatlar çizilmiş halinin bulunduğu resimlerdi. Sarı saçlarının olmasını en çok Daniel sayesinde sevmişti. Şimdi ise burada olduğu için mavi saç tutamlarına sahipti.
Gözünden düşen birkaç damla yaş çizimlere damladı. Onu özlemişti ve kalbinde taşıdığı o yükün artık anlamı vardı. Boşluklar birbir doluyordu ama karşılığında üstünde oluşan yük artıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fairy of Shampoo, Yeonbin
Hayran KurguPeri Soobin'in Dünya'ya gelmesi sonucu yaşadığı ufak talihsizliği Yeonjun'un onu bulmasına neden olur.