~8~

1.7K 254 83
                                    

Medyadaki Prens Reizel.

Bölüm için yorumlarınızı ve beğenilerinizi esirgemeyin.


Kabul salonu çift katlıydı, kalenin herhangi bir baskına uğramasına karşı önlem için yapılmış yüksek bir girişe sahipti. Üst kattan aşağıya inen ikiz sarmal merdivenler onlarca düşman askerinin aynı anda geçmesi için çok dar sayılırdı. Kadim zamanlardan kalmış gibi görünen ağır çift kapıları açabilmelerini hiç saymıyordum bile.

Bütün olası konuklar içerideyken girişte duran uşaklardan biri topladığı tüm nefesiyle elindeki bronz boruyu üfleyip tüm dikkatleri üzerine çekti. Bütün çeneler havaya kalktı. Gözler gelenleri merakla izlemeye koyuldu ve ben de o izleyenlerden biriydim.

Diğer uşak boğazını temizleyip, eline tutuşturulmuş olan isim kartlarını yüksek sesle okuyana kadar, hepimiz merdivenin tepesinde duran, üzerinden kar taneleri dökülen siyah kürk yakalı paltonun altından hangi soylu şahsın çıkacağını merakla beklemeye başladık.

"I-hımmm. Thera İmparatorluğunun parlayan üçüncü yıldızı, Prens Reizel Valaris..." dendiğinde şaşkınlık nidaları havayı doldurdu.

Eminim ki, kimse gelen kişinin bir prens olmasını beklemiyordu. Aynı benim gibi.

Ve Reizel mi? Nasıl ya?

Duyduğuma inanmayı reddebilirdim ama gördüklerim için yapacak bir şey yoktu. Reizel'in kuzeyde olamayacağına dair düşüncelerimin hepsi onu görmemle birlikte uçup gitti. Kürkler ve palto çıkarıldığında geriye kalan delikanlının kim olduğuna dair hiç bir şüpheye yer yoktu.

Dünyanın bir diğer ucundaki Mei hanedanlığından kaçırılıp korsan gemileriyle Thera topraklarına kadar getirilen ve burada İmparatora hediye edilerek cariye olan isimsiz bir kadından doğmuş olan prens, Reizel Valaris... Kimse onu taklit edemez, kimse onun gibi görünemezdi.

Reizel, annesinin büyüleyici bir siyahlıktaki çekik gözlerini alırken imparator olan babasından da altın ışıltılı saçlarını almıştı. Bu özellikler birleşince ortaya çıkan görünüm, onda çok büyük bir tezat oluştuyordu ve aynı zamanda bu tezatlık onu çok daha bakılası hale getiriyordu. Prensin cildi kar kadar soluktu ama yanakları ve dolgun dudakları soğuğun etkisiyle pembeleşmişti. Kuruyan dudaklarını yalayıp pembeliğe biraz da parlaklık kattığında kabul salonunda onu izleyen tüm genç kızlardan hep bir ağızdan iç çekişler yükseldi. Sanki koreli bir idolün hayran servisine şahitlik ediyordum. Prens çekiciliğinin farkındaydı ve onu kullanmayı biliyordu.

Marcus'tan daha kısaydı ve onunla karşılaştırıldığında ince kalmıştı ama bir yanılsamaya düşmeyin. İnce bedeni bir kılıçla işlenmişti. Reizel'in bedeni oldukça atletikti. Üzerine tam oturan siyah renkteki, altın ip işlemeli prens üniformasıyla göz alıcı görünüyordu. Aynı üniforma bir başkasında, onda durduğu kadar şık durmazdı.

Bütün bunların yanında Reizel, yalnızca dışı güzel bir kabuk değildi. O, kalemini kılıcından keskin tutan bir prensti.

Siyaset için doğmuştu. Ancak diğer kardeşlerine göre taht sıralamasında gerideydi. Onu gizliden gizliye destekleyen bir soylu grubu olsa da Reizel'in imparator olmak gibi bir çabası yoktu. Bu yönü sayesinde imparatoriçe Helena'nın gönderdiği suikastçilerin ilgi odağı olmaktan daha az etkileniyordu.

İmparatorun ve hatta düşmanlarının bile saygısını kazanmasını sağlayan keskin bir zekası vardı. Reizel, kelimelerini öylesine iyi kullanırdı ki, haklıyken haksız durumuna düşmeniz kaçınılmaz olurdu. Sanki insanların aklından geçenleri görüp ona göre konuşuyor, titizlikle kurduğu tuzağın içine çekilmenizi bekliyordu.

Elisa - Kehanetin AteşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin