1

1.7K 65 175
                                    

Yeni bir güne uyandı kız, her şeyin daha güzel olacağını umduğu bir güne. Hayır, çoğu insanın yaptığı gibi uyanır uyanmaz telefonuna bakmadı. Bakmak için bir nedeni yoktu çünkü. Kalkmadı yatağından, öylece yıldızlarla dolu olan tavanına baktı. Sahi, küçükken annesiyle birlikte yıldızları oraya yapıştırırken ne kadar da çok eğlenmişlerdi. Annesi onu kucağına almış, o da kafasında kurduğu o belirsiz düzene göre yapıştırmıştı yıldızları. Tabii onların evinde her güzel olayın bir de kötü tarafı olurdu; kötü canavar gelir ve onlara kızardı, bağırırdı, çağırırdı. Annesi savaşırdı canavarla, küçük kızı korurdu. O zamanlar onun gözünde bu kadar masumdu olaylar, şimdi ise her şeyin farkındaydı.

Yatağından kalkmak için kendinde güç buldu sonunda, kalktı ve yüzünü yıkamak için banyoya yöneldi. Her zaman olan şey yine olmuştu ama o buna çoktan alışmıştı: Gözü yine kararıyordu, yine başı dönüyordu, yine tüm vücudu uyuşuyordu. Ama pek umurunda olmadı kızın. Adımlarını hızlandırdı ve lavabonun mermerine tutundu, güçlü kalmak için elinden geleni yapmalıydı. Şu an bayılmak için uygun bir zaman değildi. Direnmeliydi.

Dünyası yavaş yavaş eski rengine döndüğünde Tanrı'ya şükretti. Vücudu hala uyuşmuş bir halde olsa bile bayılmamış olması onun için oldukça iyi bir şeydi. Mermeri sıkıca tutmuş olan ellerine bakan gözlerini aynaya çevirdi. Ne kadar da korkunç göründüğünü düşündü. Soluk teni ve gözlerinin çevresinde oluşan halkalar zombiye benzemesine sebep olmuştu sanki. Sürekli ısırıp paramparça ettiği dudakları da bu zombiye benzeme olayını destekler nitelikteydi.

Titreyen elleriyle musluğu açtı, buz gibi olan suyu yüzüne çarptı. Bu titremesine sebep olmuştu ama aynı zamanda da iyi hissettirmişti. Yanında asılı duran havluya yüzünü sildikten sonra oradan ayrıldı. Mutfağa gidip kaynaması için makineye su koydu. Belki kahve içmek ona iyi gelebilirdi, yani en azından bir nebze.

Suyun kaynamasını beklerken odasından gelen ses ürkmesine sebep olmuştu, telefonu çalıyordu. Hızlı adımlarla odasına gitti, birisinin onu arıyor olması şaşırtmıştı onu. Kalbi gereksiz hızlı atıyordu, buna aldırmadan telefonunu eline aldı. "SAKIN AÇMA" adlı kişi onu arıyordu. Kim olduğunu, neden öyle kaydettiğini hatırlamıyordu kız. Ama geçmişine güveniyordu, açmadı telefonu. Yavaşça yerine geri bırakıp telefonun çalma sesinin ritmine bıraktı kendini. Müzik dinlemek onu her zaman iyi hissettirmişti. O, kaynayan suya bakmak için mutfağa gidince telefon da sustu. 

-♧-

Yağan yağmuru seyrederken içtiği sigarasının dumanını penceresinden dışarıya üfledi ve kahvesinden bir yudum aldı. O an gözüne sigara paketi takıldı, bitmişti. "Siktir, daha yeni 5 paket almamış mıydım ben?" diye mırıldandı.

Dışarı çıkmaktan pek hoşlanmazdı ama şimdi çıkmak zorundaydı. Kahvesinden bir yudum daha alıyordu ki telefonu yine çaldı. Pencerenin önünden kalkıp telefonuna bakmak için odasına gitti. Ve evet, yine o arıyordu, "SAKIN AÇMA" O da öyle yaptı. Yine açmadı telefonu. Hazır kalkmışken markete gitmenin mantıklı olacağını düşündü ve montunu giyip kulaklığını taktı. Sonra da dışarıya çıktı.

Yağmur yağmaya devam ediyordu, kız kapüşonlusunu taktı ve yürümeye devam etti. Çalan şarkı bir nebze de olsa bu sokağa katlanmasına sebep olmuştu. Eh, ne de olsa bu sokakta daha öncesinde yaşadığı şeyler pek de iç açıcı değildi. Babası olacak o adam abisini tekme tokat dövmüştü bu sokakta. Abisini korumaya çalışmıştı o zamanlar henüz çok küçük olan kız, ama nafile. Sonucunda o da dayak yemişti. Tabii ki olan kötü olaylar bununla son bulmamıştı, ambulansla annesini bu evden almaya geldikleri zaman da babası bu sokakta bas bas bağırıp tüm sokağı ayağa kaldırmıştı. Pek hoş bir sokak değildi yani.

Kız bunları aklına ne kadar getirmemeye çalışsa da dışarıya çıkınca istemese de aklına geliyordu işte, engel olamıyordu buna. Ağlamak istiyordu, tüm bunları ona yaşattığı için bağırarak isyan etmek istiyordu Tanrı'ya. Ama olmuyordu. Ne ağlayabiliyordu ne de bağırabiliyordu.

Abisine sarılmak istedi o an, sıkıca sarılmak. Ama yapamazdı, çünkü abisiyle görüşme günü henüz gelmemişti. Her ayın ilk haftasını iple çekiyordu abisi için. Evet, abisi bir cezaevinde mahkumdu. Babasını öldürdüğü için.

-♧-

Oradaki çocuk, kız markete vardığında gördü onu. Kafasına taktığı kapüşonlusunun altından çıkan dağınık siyah saçlarını, beyaz ve soluk tenini, gözlerinin etrafındaki o daireleri... Etkilenmişti, ya da öyle sanıyordu. Kızın neden o halde olduğunu düşündü kısa bir an ama sonra bir cevap bulamadı.

"Midnight Blue" dedi kız. Kasada duran adam arkasında duran raftan sigarayı aldı ve kıza verdi. Kız parayı uzattı ve sigarayı alıp çıktı. Çocuk ise büyülenmiş gibiydi. Hala öylece onun arkasından bakıyordu. Düşünmedi, hiçbir şey düşünemedi ve kızın peşinden dışarı çıktı.

Sadece ayaklarının onu götürdüğü tarafa doğru ilerliyordu. Ne yaptığını, neden yaptığını bilmiyordu ama yapıyordu işte. O öylece ilerlerken kızın cebinden telefonunun düştüğünü gördü. Belli ki kız farketmemişti, çocuk hızlandı. Telefonu yerden aldı ve kıza yetişmek için koşmaya başladı. Kıza yetişince omzuna dokundu yavaşça. Kafasını çevirdi kız, sonra da kulaklığını çıkardı. Anlamsızca çocuğa bakıyordu.

"Telefonunuzu düşürdünüz az önce." Çocuk telefonu kıza uzattı. "Evet," dedi kız. "Sanırım düşürdüm. Teşekkür ederim." Telefonu çocuğun elinden aldı ve çocuk sadece "Rica ederim." diyebildi çünkü kız çoktan yürümeye başlamıştı bile.

ANHEDONİ -MentorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin