8

512 29 132
                                    

Asi

Günler ve haftalar suyun musluktan akışı gibi hızlı değil de sanki usulca akan bir derenin suyu gibi yavaşça ilerliyordu. Bense bu zamanı kendimi yanında en iyi hissettiğim kişi olan Emre'yle geçirmeye çalışıyordum. Artık aynaya bakıp gördüğüm o kişiden daha çok Emre'yi görüyordum ve bunun benim için kötü bir şey olduğunu sanıp duruyordum sürekli. Sonuçta insan kalbine, hayatına birini aldıysa çıkarması her geçen gün zorlaşır. Ve o kişinin yaptığı en ufak hata, ölümle bile sonuçlanabilir.

Abimin çıkışına bir hafta kala -yani ben heyecandan ve sabırsızlıktan yerimde duramıyorken- Emre bana kısa süreli bir tatile çıkmayı teklif etti. Dört gün sürecekti ve abim gelene kadar benim İstanbul'u, evimi, odamı ve bana kötü şeyler hatırlatan sokağımı unutmamı sağlayacaktı. En azından o böyle söylemişti.

İlk başta bunun her ne kadar kötü bir fikir olduğunu düşünsem de Emre'nin uzun uğraşları sayesinde "Neden olmasın?" diyebildim. Abim bir sonraki pazartesi günü o lanet yerden çıkacaktı ve biz de bu salı gecesi -yani bu gece- yola çıkacaktık. Eşyalarımı valizime doldururken zilin çalmasıyla kapıyı açmaya gittim.

"Hazır mısın?" diye sordu. Heyecanlı olduğu ses tonuna da yansımıştı. "Tam değilim." dedim ve onu içeri davet ettim. Arkada çalan "Seni Her Gördüğümde" şarkısıyla birlikte valizime bir şeyler daha tıkıştırmaya devam ettim.

"Güzel şarkı seçimi."

Emre'ye dönüp gülümsedim. Sonra da yanına doğru yürüyüp elinden tutup odanın ortasına doğru çektim onu. Sanki görünmez bi sahneye çekiyormuşum gibi. Kafama göre dans etmeye başladım. O da eşlik etti.

🎶"İnan ki senden başka, senden başka kimse yok içimde." 🎶

Şarkıya kendimizi öyle kaptırmıştık ki gözümüz başka bir şey görmüyordu. Duvardaki saat gibi.

Ufak bir dans molasının ardından uçak kalkış saatimizin yaklaştığını farkettik -sonunda- ve durduk. Valizime son birkaç parça şey daha ekleyip fermuarını kapattım.

"Hazırım!"

Emre gülümsedi. "Ver de valizini aşağı indireyim."

"Gerek yok yorulma boş yere, hem seninki var daha."

Emre nedenini anlamasam da somurttu. "Ya verir misin şunu." Açıkçası böyle bir tepki beklemiyordum. "Tamam al ya senin olsun" Emre kahkahasına engel olamadı. Ve ben de.

Havalimanına geldiğimizde içimi gereksiz bir korku sarmıştı. Kalbim sürekli hızlı atıyordu. Hatta bi ara o kadar hızlı attı ki Emre sesini duyup beni sakinleştirmeye bile çalıştı.

Bizim uçağımızın saati geldiğinde yine kalbimin atışlarına engel olamadım. "Asi cidden bu kadar kötü hissediyorsan geri dönelim." dedi Emre. Geri dönmek istemiyordum ama ne olduğu belirsiz şeyler yüzünden de korkuyordum. Tam konuşacakken Emre'nin gözleri titreyen ellerime kaydı. Emre sıcacık elleriyle ellerimi sıkıca tuttu. "Asi, cidden diyorum; kötü hissediyorsan dönelim bak."

"Hayır dönmek istemiyorum ama korkuyorum da." Emre bana sıcacık gülümsemesini sundu. "Neyden korkuyorsun o zaman onu söyle, belki bir çözüm buluruz."

"Bilmiyorum" dedim gözlerimi kaçırarak. "Uzun zaman sonra ilk defa ayrılıyorum burdan." Emre yine o sakinleştirici ses tonunu kullanıp konuştu, "Uzun süredir o dört duvarın içindesin. Böyle hissetmen normal ama korkulacak bir şey yok ki. Hem bak ben buradayım, sana bir şey olmasına izin vermem. Asla." Dedikleri beni az da olsa yatıştırmıştı. Kullandığı harfler, kelimeler ve cümleler adeta ilaç gibi geliyordu bana. "Teşekkür ederim." dedim usulca. "Hadi gidelim artık." Emre elimi bırakmamıştı ve bu beni rahatsız etmiyordu. Buz gibi olan vücuduma onun o sıcacık eli elektrik gibi yayılıyordu ve bu da beni iyi hissettiriyordu.

ANHEDONİ -MentorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin