Harry tökezleyerek ve küfrederek uçuş şebekesinden çıktı. En azından bu sefer yanlış telaffuz etmediğinden emindi. Açık ve net bir şekilde 'Wiltshire, Malfoy Malikanesi' demişti. Tekrar dengesini kazanıp davetsizce girdiği eve baktı. Onu bir insan kalabalığı karşılamıştı, iki sıra halinde karşılıklı dizilmiş insanlar şaşkınlıkla ona bakıyordu. Harry onlardan bazılarını birkaç hafta önce bakanlıktaki olaydan tanıdı. Hemen hemen hepsi bakanlıktan kaçmayı başarmıştı ancak bakanlık dışından da tanıdığı yüzler vardı. Sevgili iksir profesörü bunlardan biriydi.
Harry bir ölüm yiyen toplantısına geldiğini anladı. Daha şanslı olamazdı. Zira tüm büyülü Britanya'da görmek istediği tek adam, ölüm yiyenlerin karşılıklı dizilerek oluşturduğu boşluğun başında, taht misali bir koltukta oturuyordu. Ölüm Yiyenlerinin aksine onu görmenin şaşkınlığı sadece gözlerine yansımıştı.
"Potter. Buraya nasıl geldin?" diye şaşkınlıkla sordu Lucius Malfoy.
Harry sırıttı. "Zorla alınmış düşmanının kanı... Lordunun evine girmesini yasaklamadığın sürece beni dışarıda tutamazsın. Çünkü lordunun damarlarında dolaşan kan benim. Sihir imzamız farklı olsa bile damarlarımızda dolaşan kan aynı ve koruma koğuşları kanla çalışır. "
Harry'nin yüzündeki sırıtma şimdi Voldemort'un yüzüne de yansımıştı. Cevabından oldukça memnun görünüyordu. Bakışmaları araya giren tiz bir sesle bozuldu.
"Bebek Potter... Buraya gelme cesareti göstermekle tam bir Gryffindor olduğunu kanıtladı, çok cesur... ya da... çok aptal." dedi ve kahkaha attı.
Harry'nin gözleri Voldemort'tan Bellatrix Lestrange'in üzerine kayarken soğudu, yüzü bir çelik gibi sertleşti. Asasız ve sözsüz yaptığı işkence laneti kadını vurdu. Kadın acıyla kıvranıp yere düştü. Çığlığı tüm odayı doldurdu. Ölüm yiyenler korkuyla lordlarına baktılar. Zira onlara göre asasız ve sözsüz bir işkence lanetini sadece lordları yapabilirdi. Ancak lordlarına baktıklarında gözlerinin Bellatrix Lestrange üzerinde değil, Harry Potter üzerinde olduğunu gördüler.
Harry, Bellatrix'e yaklaşırken Voldemort'a da epey yaklaşmıştı. Zira kadın Lucius Malfoy ile birlikte iki sıranın en başını tutmuştu. Kadının tiz çığlıklarıyla yüzünü buruşturdu. Sessiz ve asasız bir büyü daha ve kadının sesi kesilmişti ama kıvranışı hala işkencesinin devam ettiğinin kanıtıydı.
"Artık durmalısın." dedi Lord Voldemort. "Onu olduğundan daha deli istemiyorum." Ve ölüm yiyenler büyük bir şokla laneti yapanın lordları değil, Harry Potter olduğunu anladı.
Harry bakışlarını ona çevirdi. "Ona ihtiyacın yok, değil mi?" dedi tatlı bir gülümsemeyle. Kadını öldürmeyi çok istiyordu ama bu adamla anlaşma yapmak istiyorsa onun izni olmadan oyuncaklarını kırmamalıydı.
"Yok." dedi Voldemort. "Ama o en sadıklardan biri. Ve ben sadakati her zaman takdir etmişimdir."
Harry gönülsüzce işkence lanetini sonlandırdı ve kadının önünde çömeldi. Kadını kabarık, kıvırcık saçlarından tutarak göz göze gelmelerini sağladı. Kadın ona hırladı. Zira hala susturma büyüsünün altındaydı ve ileri atılıp ona saldırmak için tüm uzuvları acı içindeydi. Bu durumda tek yapabildiği hırlamaktı.
Harry gülümsedi. Öldüren lanetle aynı renkte olan zümrüt yeşili gözleri parlıyordu. Tatlı bir sesle söyledi. "Şu anda hayatta olmanın sebebi lordunun lütfu. Ancak bir daha huzurumda konuşmayacaksın. Arka planda kalan bir heykel kadar sessiz ve hareketsiz olacaksın. Dikkatimi üzerine çekmekten çekineceksin. Aksi takdirde... seni öldürmeyeceğim. Zira lordun hayatta kalmanı istiyor. Ancak! Seni ruh emicilere şükredecek duruma getiririm." Kadını itti ve tekrar ayağa kalktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Benimsin
FanfictionBeşinci senenin sonunda Voldemort, Harry'nin bedenini ele geçirmek istediğinde bir şey keşfeder. Harry Potter onun hortkuluğudur ve bu her şeyi değiştirir.