Taylor Swift-Karma Beni uyandırmak için,desibel rekoru kırabilecek kadar güçlü bir şekilde bağıran annemle olduğum yerde sıçradım."Uyandım Anne!" Anneme seslendiğimde neredeyse ağlayacaktım."Lütfen sus artık."Kendimi yataktan atar gibi kalktığımda arkamda kalan yatağa bakmadım bile bakarsam yine yatıp uyurdum kimse kaldıramazdı beni.Gözlerimi kapalı bir şekilde banyoya girmeden önce duvara çarpmayı unutmamıştım tabi. Bugün pazartesiydi ve dün gece dörde kadar dizi izlemiştim.Yüzümü yıkayıp evden çıkan annemle vedalaştım.Benden beklenmeyecek bir hızla duştan çıkıp omuzlarıma ulaşan saçlarımı kuruttum. Bütün hafta sonu yatıp ayağımı yataktan aşağı indirmemiştim.Maddie de bizim eve gelip bana katıldığında cidden felç kalmaktan korkup beraber markete gitmiş abur cubur almıştık.Sonra sanki çok bir şey yapmışız gibi birbirimizi gazlayıp daha fazla yatmıştık.Kabul ediyorum,kötü bir ikiliyiz. Okul formamı giyinip evden çıktım.Okula yürürken aynı zamanda da Cuma günü Millie ile oynadığımız oyunu düşünüyordum.Louis bizi odada bıraktıktan sonra içeride hiç konuşmadan tabağını izleyip suratıma bir saniye bile bakmamıştı.O benim ondan hoşlandığımı öğrendikten sonra Sydney ile çıkıp üzülmediği gibi ben de ona üzülmemiştim.Tamam belki birazcık.Okula ulaştığım da ayaklarım geri geri gitmemekte direniyordu sanki.Zırlaya zırlaya matematik sınıfına girdim.Cam kenarı orta sıralardan birine oturup kafamı sıraya gömdüm."GÜNAYDIN MİLLİE!" Yattığım gibi sıçrayarak kalkmam bir oldu.Kafamı arkaya çevirip gülen William'a çantamı fırlattım."Ödüm koptu gerizekalı!" William sonunda gülmeyi kesip yanıma oturdu."Aa-aa günaydın da mı demeyelim?" Bana onaylamaz bakışlar atıp cıkcıkladı.Hafifçe omuzuna vurdum.William Louis'in en yakın arkadaşlarından biriydi.Tabi benimde öyle.Ayrıca Louis'in kardeşi Millie'nin hoşlandığı kişi de William oluyordu.Bay Smith her zaman ki sinir bozucu ifadesiyle sınıfa girdiğinde suratımızı buruşturup ayağa kalktık.Ders boyunca dersle zerre ilgilenmedim.Ön çapraz sırada oturan kızın garip tarzını kendimce eleştirip,yatmış yatmaktan sıkılıp, deftere bir şeyler karalamış,ondan da sıkılıp William'la parmak güreşi oynamıştık.Hatta daha da abartıp el yakmaca oynamaya başladığımızda sessizce gülmekten kusucaktım.William da aynı durumda olduğundan ona baktıkça daha çok gülesin geliyor gülmemeye çalıştıkça ikimizden de garip garip sesler çıkıyordu.Bay Smith'in kınayıcı bakışları eşliğinde zil çaldığında bağırarak gülmeye başladık.Etraftakiler bize garip bakışlar atıyordu.Sınıftan çıkıp kantine giderken bir yandan da William'a cuma günü Millie ile yaptığımız şeyi anlattım.William Louis'le gülerek dalga geçerken zor da olsa onu susturdum.Kantine geldiğimizde gözlerim istemsizce onu aradı.Antremandan çıkmış olması lazımdı.Okullar arası maçlar yaklaşıyordu.Bizim okul bu sene şampiyonluğu almak için oldukça fazla çalışıyordu.Koç geçen sene yaşadığımız yenilgiyi hala kabullenememişti.Takımdaki oyuncuları oldukça zorluyorlardı.Neyseki okulun hiç bir takımında yer almıyordum.Geçen sene düşünmüştüm ama fırsat olmamıştı.Kantinden koca bir bardakta aldığım kahvenin parasını öderken William da aldığı karışık tostundan hayvan gibi bir ısırık aldı.Kantin ilk teneffüs de kalabalık oluyordu ve boş masa bulmak oldukça zordu.Şansımıza köşe masalardan biri boştu.Bir-iki metre uzağımdaki Lilia ile bakıştık.İkimiz de aynı anda boş masaya doğru koşarken elimdeki kahvenin üzerime dökülmemesi için uğraş veriyordum.Lilia da önündeki insanları iterek masaya doğru hırsla koşarken o da benim elimde ki gibi büyük karton bardakta içinde ne olduğunu anlayamadığım sıcak içeceği üzerine döktü.Lilia çığlık atarak kendini yere atarken olduğum yerde durup bağırarak gülmeye başladım.William gülerek elindeki suyla Lilia'ya yardım ederken Lilia da bana bağırarak bela okuyordu.Gülmeye devam ederken kafamı önüme çevirdiğim gibi karşıdan gelen birinin hızla bana çarpmasıyla elimdeki sıcak kahveyle beraber çığlık atarak yere yapıştım.Lilia da benim ona yaptığım gibi oturduğu yerde bağırarak bana gülmeye başladı.Haşlanmamış olsaydım ben de gülerdim.Üzerime yapışmış beyaz lakos tişörtü tenimden uzaklaştırmaya çalışırken bir yandan üflüyordum."Of ama bu oldu mu gerçekten ya?"Etraftakiler de bize gülüyordu.William da onlara katılırken kafamı kaldırıp bana çarpan kişiye çevirdim.Henry'ydi.Henry aceleyle benden özür dilerken sabır çektim.Nereden çıktığını bilmediğim peçeteleri bana uzatırken teşekkür edip peçetlerle üzerimi olabildiğince silip Henry'nin yardımıyla ayağa kalktım.Lilia hala çemkirerek gülüyordu."Sen ne gülüyorsun acaba?Benden ne farkın var?" Lilia da gözlerini devirip ayağa kalktı.Gözlerimi Henry'ye çevirdim."Napıyorsun sen ya?Görmedin diyeceğim de görülmeyecek gibi de değilim yani."Gülerek elini koluma atıp konuştu."Kusura bakma ya.Son zeytinli poğaça için koşuyordum.Gözüm dönmüş."Burnumu kırıştırdım."Aç ayı."O da yüzünü buruşturup sinir bozucu ifadesiyle baktı."Sen bana laf atacağına git de tipini düzelt Habeş maymunu." Zıplayıp ensesine yapıştırdım."Kimin yüzünden acaba?"Boş boş yüzüme baktı.William da önce Lilia'ya sonra bana gülerek baktığında gözlerimi diktim."Gidiyorum ben ya." Onları arkamda bırakıp soyunma odasına giderken Lilia bana yetişip hiç bir şey olmamış gibi koluma girdi.Çok komik bir görüntü cidden.."Kıyafetin var mı?Veriyim mi?" Başımı salladım."-2 de ki soyunma odasında vardı sanırım." Beraber zemin kata inip onun kıyafetlerinin bu katta ki soyunma odasında olduğunu söylediğinde ondan ayrılıp insanların garip bakışları eşliğinde aşağı indim.Hızla soyunma odasına giden koridora girdiğimde spor salonundan top sesleri geliyordu. Sahanın önünden geçerken çaktırmadan(!)kafamı içeri çevirdim.Mola vermişlerdi sanırım.Gözlerim duvarın kenarına oturmuş Elvis'le konuşan Louis'e takıldığında hissetmiş gibi gözlerini kaldırıp bana baktığında kaşlarını çattı.Kafamı çevirip soyunma odasına doğru koşar adımlarla yürürken kendimi röntgenci gibi hissediyordum.Soyunma odasına girip uzun zamandır açmadığım dolabı açtım.Dolabın içinde okulun arması olan düz beyaz tişörtü aldım.Kabinleri kontrol edip kimsenin olmadığına emin olduktan sonra kahve lekeli kirli tişörtü üstümden çıkartıp temiz kokulu beyaz tişörtü başımdan geçirdim.Eteğime dökülmediğinden altımı değiştirmeye gerek duymadım.Aynanın karşısına geçip saçlarımı ellerimle düzeltirken soyunma odasına biri girdi.Kimin girdiğine bakmadan hala saçlarımla uğraşıyordum.Giren kişinin erkek olduğunu fark edip kaşlarımı çattım.Okulda ki erkekler ne zaman buraya girmeyi bırakacaktı,komik mi sanıyorlardı? "Burası kızlar soyunma odası,çıkmazsan seni şikayet ederim." "Umurumda değil." Kafamı hızla kaldırıp gelen kişiye bakarken gözlerimi hızla kırpıştırdım."Ne yapıyorsun burada Louis?"Sorumu umursamadan konuştu."Sorun ne?"Ellerimi saçlarımdan geçirip kafamı yana çevirdim."Bir şey yok.Kahve döküldü sadece üzerime." Bir şey söylemeden bir iki saniye bakıp sırtını dikleştirdi."Hıı" Çok komik görünüyordu şu an.Kollarımı göğsümde birleştirdim."Hmhm." "Anladım." Garip bir sessizlik yaşanıp birbirimize bakarken gözlerimi kaçırdım.Boğazını temizleyip neşesini kaşıdı."E ben gideyim o zaman?" Kafamı hızlıca salladım.Kapıyı açıp gittiğinde tuttuğum nefesimi verdim.Onun yanında ne konuşacağımı bilmiyor karnıma kramplar giriyordu.Eskiden böyle olmazdı.Neden böyle oluyordu?Soyunma odasına voleybol takımından kızlar girip bana kaçamak bakışlar atarak dolap kısımına doğru yürüdüler.Büyük ihtimalle Louis'in buradan çıktılarını görmüşlerdi ve oldukça yanlış anlamışlardı.Bizim okul dedikodu yapmayı çok severdi.Ayaklarımı yere vurup kafamı yukarı kaldırdım.Bir de bununla uğraşacaktım.Günün kalan saatlerini kütüphanede ve kantinde geçirmiştim. Bütün branşların aynı anda antrenman olduğu zaman dersler boş oluyordu.Bütün arkadaşlarım takımdaydı.Okuldan da çıkamıyordum.Akşam ders bitiş saatinde ek fransızca etüdüm vardı bu yüzden okuldan da çıkamıyordum.Okuduğum kitabı kapatıp oldukça derin bir nefes verdim.Karşı masada ki kız işaret parmağını dudağına götürüp'shtt' yaptı.Kaşlarımı çatıp kafamı masaya gömdüm.Biraz uyuyabilirdim.Etüd saatine daha bir saat vardı nasılsa. Dışarıdan gelen kuvvetli gök gürleme sesiyle irkilip gözlerimi açtım.Kaşlarımı çatıp nerede olduğumu anlamaya çalıştım.Kütüphanedeydim.Neden kimse yoktu?Ağrıyan boynumu yerden tavana kadar uzanan cama çevirip dışarıda ki fırtınayı izledim.Kollarım uyuşmuştu.Hava kararmıştı.Neden karanlıktı burası?Başım çatlıyor,midem bulanıyordu.Migrenim mi tutmuştu?Dışarıdan gelen hiddetli rüzgar seslerini duyabiliyordum.Fırtına vardı.Saat kaçtı?Bir süre etrafıma bakıp uzun süredir uyuduğumu idrak etmeyi başardığımda telefonumu açıp saate baktım.20.40.Siktir.Telefonu önümdeki masaya bırakıp yüzümü ellerimin arasına aldım.Bu bir şaka olmalıydı.Şakaydı değil mi?Dışarıda fırtına vardı.Saat neredeyse dokuz olmuştu.Etüdümü kaçırmıştım.Hızla toplanıp boş ve oldukça karanlık kütüphaneden çıktım.Aydınlık koridora çıkıp acil çıkış kapısına doğru ilerledim.Kapıyı itip açtığımda soğuk ve rüzgar yüzüme tokat indirmişti resmen.Kapıyı açmamla kapamam bir olmuştu resmen.Ellerimi karışan saçlarıma atıp düzeltmeye çalışırken bir yandan da ne yapacağımı düşünüyordum.Nasıl gidecektim ki eve?