Jeff:
Hastaneden ne kadar hızlı çıkarılıp da buraya getirildiğimi aklım almamıştı. Onları hastane odasının kapısında gördüğüm an kaçmak istemiştim. Gerekirse pencereden atlamak, koşabildiğimce koşmak. Ayağa kalkabilecek dahi halim yoktu oysa. Kollarıma girerek beni çıkardılar. Hastahanedekiler itiraz etmedi. Belki bir doktor görmüştüm itiraz eden. Ondan ise polis armalarını göstererek kurtulmuşlardı.
Ardından buradaydım. Yıllarca tıkıldığım hücreme getirildim. Duvara çaktıkları kelepçelerle hareketimi engellediler ardından küfürler ve sonu gelmeyen acı başladı. Vücudumun her bir noktasına ağır botlarıyla vuruyorlar, her bir vuruşlarında daha önceki acı ikiye, üçe, ona katlanarak artıyordu. Müdür gelene kadar durmadılar. O geldiğinde bütün yetkiyi artık kendi eline almıştı. Kendilerine baş kaldırmaya nasıl cüret ettiğimizi soruyor, her bir sorusundan sonra cevap beklemeden belinden çıkardığı kemerle bir kez daha vuruyordu.
Jason ve Arnott gelene kadar bu böyle devam etti. Artık dayanacak gücüm kalmamıştı zaten. Vücudum acıdan tir tir titriyordu.
Ve şimdi kardeşimi tam karşımda, elinde silahla gördüğümde o acım daha da arttı. Leia'nın gözünden yaşlar dökülüyor silahı indirmek için çabalıyor fakat kolunu tutan müdür buna izin vermiyordu. Karar vermeliydi. Ne kadar bencilcedir bilmiyorum ama kendi kardeşimin beni öldürmesini istemiyordum işte. Ölmek istemiyordum. B-KID olarak da olsa yaşamak için en azından bir şansımın olmasını, bir gün beni bundan kurtarırlar umuduyla yaşamayı istiyordum. Henüz hiç bir şey yaşamamışken yok olmak hiç adil gelmiyordu işte. Evet bencildim belki ama Jason yaşamıştı. Jason bu yaşına kadar onlarca şey yaşamış olmalıydı , okul hayatı, üniversiteler, bir işte çalışma belki bir kızı sevme... Bunların hepsi benim için sadece hayalini dahi net kuramadığım kuramlardı. Belki bir gün bunları yaşarım umuduyla devam etmek istiyordum. Hiç bir şey yaşamamış biri olarak silinip gitmek değil. Silahı
Jason'a çevirdiğinde ateş et diye bağırmak istedim. Jason'a baktım. Çok korkmuş görünüyordu. Niye korkmayacaktı ki. Her şey onun için normal ilerlerken bir anda bunları yaşamış, en küçük bir umut bile şu an itibariyle toz olup gitmişti. Namludan ayırmadığı, florasanın göz alıcı ışığıyla olduğundan daha açık, adeta grimsi gözüken göz bebekleri bile korkunun etkisiyle titriyor, ağlamamak için kendini zor tutuyor gibi görünüyordu. Beni kurtarmak için her riski alarak buraya gelmişti. Bunun yaşanacağını tahmin etmiş olmalıydı. Onun ölmesini istiyerek iğrenç bir insan olduğumu düşündüm. Hatta insan mıydım? Benim için bu riskleri alan bir dost için bunları düşünmek insanlık mıydı? Yoksa sadece hayatta kalma içgüdüsü mü? Jason'da benim için aynı şeyi düşünüyor muydu ki?
"Son bir dakikan güzelim." dedi müdür.
"Özür dilerim Jason." Leia seçimini yapmış gibi donuk bir sesle başlamıştı konuşmasına fakat ağlayarak devam etti. "Bütün aileni öldürdüm. Bilerek yapmadığımı ne kadar bilsen de bundan sonra asla yüzüne bakacak cesareti bulamam. Ama abim... Ona çok ihtiyacım var. Onun hayatta olduğunu bilmeye çok ihtiyacım var. Özür dilerim, özür dilerim..."
Müdürün şeytanca gülümsediğini fark etmemek elde değildi. Beyaz dişleri parlıyordu. Leia'nın kolundan tutmaya devam ederek onu Jason'a yaklaştırdı.
Jason'ın şansını deneyerek ayağa kalkıp belki de kaçabilmeyi denemesi çok uzun sürmedi. O henüz ayağa klakmayı başaramamışken iki köşede duran iri yarı adamlar onu geri dizleri üzerine çöktürdü. Artık Leia ve dolayısıyla müdür o kadar yakındılar ki silahın namlusu Jason'un alnına değiyordu.
Küçük bir anlığına bana baktı. Sanki müdahale edebilecekmişim, bunu engelleyebilecekmişim gibi. Engelleyebilir miydim? Belki Leia'nın fikrini değiştirebilirdim. Her zaman kendimi suçlamıştım. Ailemin ölmesinde, Leia'nın buraya kapatılmasında ve Jason'ın yaşadıklarında... Ama gerçekten suçlu muydum ki? Sadece meraklı bir çocuktum ve buradaki adamlar ise üstesinden gelinemeyecek kadar güçlülerdi. O gün o bodruma girmemiş olsaydık bunlar yaşanmayacak mıydı? Eninde sonunda şehrin tamamını ele geçirmek isteyecekler ve yine bize ulaşacaklardı işte. Yani sorumlu olarak ölmeyi hak ediyor muydum? İlk kez bunun cevabının hayır olduğunu düşündüm.
Peki Jason? Asla hak etmiyordu. Zaten buradakilerin amacının da hak edenin ölmesi olduğunu düşünmek aptallık olurdu. Hak eden ölecekse Arnott'un ölmesi lazımdı. O çoktan ölmeliydi zaten ama hala onun yaşaması için ellerinden geleni yapmaya hazırdılar işte.
"İkimizi de kontrol etmeye devam et." belki Jason'ın o küçük yardım isteğine yanıt verebilme umuduyla yalvarmıştım müdüre. "Asla oradan çıkmaya çalışmayacağız. Asla."
Müdür odada yankılanan bir kahkaha attı. "Cezasız oyun olmaz. Şimdi sus ve sadece bekle."
"Lütfen... Ölmek istemiyorum lütfen... Yaşamam gerek. Korkuyorum lütfen... " Sesi de kendi gibi titriyordu. Halen nasıl ağlamamayı başardığına hayret ediyordum. Ölmek üzere olan bir insanın yalvarışlarını görmek ne kadar iç acıtırsa, Jason'ınkileri görmek benim içimi on kat daha fazla acıtıyordu.
Müdür boştaki eliyle Jason'ın alnına dökülen saçları geriye doğru çekti ve Leia'nın silah tutan elini yönlendirerek silahın namlusunu Jason'ın alnındaki, ufak bir doğum lekesine benzeyen kontrolcünün olduğu yere getirdi. Tek bir kurşun hem kontrolcüyü hemde beynini parçalayarak geçecekti. Müdür sessizlik istediğinde omzundan bastıran iri yarı adamlardan biri Jason'un ağzını eliyle kapattı. Artık kaderine teslim olmuş bir çaresizlikle Leia'ya bakıyordu sadece.
Leia'nın eli artık tetikteydi. Müdür artık olabildiğince gülümsüyordu ."Ateş et"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esrarengiz Okul (Tamamlandı)
Mystery / ThrillerBuraya bak cılız okur. Senin geçirdiğin tüm o uykusuz geceler gibi yüzyıllar geçiren Carryhall Lisesi öğrencilerine bak. Bak ve elindeki loş telefon ışığıyla korunmaya çalıştığın gecelerin bu muhteşem yaratığını gör. Bana bak. Ben insan hayatlarını...