Üçüncü Gün

171 14 14
                                    




Yere düşen telefonun çıkardığı ses ile uyanan Xiao Zhan, güneş ışığı karşısında acıyla gözlerini kısıp yatakta dönmeye başladı. Kenara ulaştığında yerde hala titremeye devam eden telefonun ekranındaki yazıyı gördü: "Wang Yibo – XZS". Zorla uzattığı parmaklarının ucuyla telefonu yakalayıp çağrıyı cevapladı. Konuşmasına fırsat kalmadan Yibo'nun kaygılı sesi duyuldu:

- "Zhan-ge, iyi misin?"

- "Hığğyyaaaahh (esnerken) günaydııın."

- "...Günaydın?"

- "Çok mu uyudum?"

- "Yok da, saat 9'da buluşuruz demiştik diye merak ettim... Aradım birkaç kere ama duymadın sanırım"

Yatağın ortasına doğru yuvarlanırken gözleri kapalı mırıldanıyordu: "Saat kaç?"

- "On buçuğa geliyor..."

- "Tamam"

- "...O zaman...Ben geçiyorum kahvaltıya?"

- "Hı hı" Derken yastığa sarılıp yatağa daha da çok gömüldüğünden Yibo'nun haberi yoktu.

- "Tamam... Görüşürüz?"

- "Hı hı" dedikten sonra kulağındaki telefonu yatağa indirip bir süre hareketsiz kaldı.

Her geçen gün yorgunluğu daha da artıyordu. Akşam otele erken geliriz diye düşünse de bir şekilde günün heyecanına kapılıp gece yarısını geçiriyor, döndüklerinde de soğuktan kaskatı olmuş kaslarının ağrısıyla cebelleşiyordu. Bugünün planı neyse ki yorucu değildi. Yolda ufak bir kasabaya uğrayıp Münih'e doğru yola çıkacaklardı. O yüzden kendine biraz şımarıklık yapma hakkı vermiş, sekizde çalan alarmını kapatıp uyumaya devam etmişti. Yatak sıcacık ve pamuk gibiydi. Daha da çok uyumak istiyordu. Ama birden aklına kendi başına kahvaltı yapan Yibo'nun görüntüsü geldi. Uykusu açılmıştı bir kere. Yatağa düşen telefonu tekrar eline alıp ekrana baktığında saatin 11 olduğunu gördü. Yibo'dan sekiz cevapsız arama vardı. Dokuzdan itibaren belli aralıklarla arayıp mesajlar atmıştı. Mesajların birinde check-out saatinin 10 olduğunu okuyunca birden panikle yataktan kalktı ve duş alıp hazırlanmaya başladı.

Yibo kahvaltısını bitirmiş, kahvesini içerken karşısındaki tabağı izliyordu. Kahvaltı saatini kaçıracağını bildiğinden Xiao Zhan için de bir tabak hazırlamıştı. Dünkü kahvaltısından hatırladığı kadarıyla sevdiği şeylerden seçmeye çalıştı. Bir sonrakinde daha iyi gözlemlemeye karar verdi çünkü onu sevdiği şeyleri yerken de izlemek istiyordu. Bu düşüncelerle ikinci kahvesini bitirdiğinde Xiao Zhan aceleyle restorana girdi. Beyaz boğazlı kazak ve açık mavi bir kot pantolon giymişti. Saçlarını yeni kurutmuş, ancak şekillendirmemişti. Bu haliyle yirmi yaşında bir üniversite öğrencisi gibi gözüküyordu. Yibo gülümsemesini ağzına yaklaştırdığı bardağın arkasına saklamış, ağır çekimde Xiao Zhan'ın kendisi görüp selamlamasını ve masaya gelmesini izliyordu.

- "Bo-diii çok özür dilerim. Gerçekten!"

Yibo ağzına doldurduğu kahveyi yavaşta yuttuktan sonra yüz ifadesini düzeltip konuştu:

- "Acele etmene gerek yoktu Zhan-ge, ben de seni paniklettim değil mi?"

- "Yok yaa, saat çok geç olmuş! Check-out'u ne yapacağız?"

- "Ben halletim onu, görüştüm resepsiyonla. Acele etmemize gerek yok."

- "Süpersin Bo-di! Çok teşekkür ederim" derken ellerini kavuşturup teşekkür etti. Sonra hızlıca kahvaltısını yemeye koyuldu.

Xiao Zhan: Bon Voyage - YiZhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin