Beşinci Gün - 1. kısım

119 9 23
                                    

Koridorda yankılanan gürültü ile lobideki herkes bakışlarını asansöre doğru çevirdi. Xiao Zhan kendi kendine bir şeyler homurdanıyor, bir yandan yere dağılan eşyalarını toplamaya çalışıyordu. Yine hatırlamadığı bir anda alarmını kapatmış, tekrar uyandığında ise çoktan kahvaltı için geç kalmıştı. Yibo'yu bekletmek istemediği için apar topar valizini kapatıp, fazla eşyaları sırt çantasına tıkmış, şimdi de yere dökülenleri toplarken fermuarı açık unuttuğu için kendine kızıyordu. Durumunu fark eden hosteslerden biri yanına gelip yere çömeldi ve eşyalarını toplamasına yardım etti. Görevli kız bir yandan bir şeyler deyip gülümsüyordu ancak Xiao Zhan utanç ve gerginlikten ne dediğini tam anlayamamıştı. Ellinde tuttuğu 6-7 paket el ısıtıcısını fark edince o da gergince gülmeye başladı.

- "Very cold, right? Hahaha"

Bir anda Yibo yanlarında belirdi ve kızın elindeki ısıtıcıları alıp teşekkür ederek yardım etmek için çömeldi. Önce elindekilere sonra da gerginlikten kızarmış Xiao Zhan'a bakıp konuştuğunda sesi telaşlıydı:

- "İyi misin Zhan-ge? Düştün mü?"

Xiao Zhan zaten halinden utanmıştı. Bir de Yibo'nun bu sorusu onu daha da sinirlendirmişti. Elindekileri bir hışımla alıp çantasına tıkarken kendini çok işe yaramaz hissediyordu. Etraftakilerin onları izlediğinin farkındaydı. Hepsine dönüp "Neye bakıyorsunuz be" diye bağırmayı hayal etse de kendini Yibo'yu azarlarken buldu:

- "Bir şey olmadı... Hallederim ben."

Yibo'nun boşalan elleri havada kalakalmış, Xiao Zhan'ın çantasını toplayıp kapatmasını izliyordu. Ne olduğunu anlamamıştı bile. Çantasını sırtına geçirip bir şeyler mırıldanarak yanından geçti ve resepsiyona doğru yürüdü. Az önceki görevli kıza bir iki cümle söyleyip oda anahtarını uzattı. Başıyla selam verip valiziyle tekrar Yibo'nun yanına geldi. Hala kaşları çatıktı.

- "Kahvaltını yaptın mı?"

- "Ah... Hayır, Zhan-ge'yı beklemiştim."

Önce kolundaki saate, sonra etrafına bakındı. 10 gibi yola çıkmayı konuşmuşlardı. Yibo da haklı olarak her sabah olduğu gibi Xiao Zhan'ı bekliyordu. Saatin çoktan 10'u geçtiğini fark edince kaşlarının arasındaki çizgi daha da derinleşti. Onu izleyen Yibo da huzursuzlanmıştı, ancak ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Xiao Zhan'ı ilk defa sinirli gördüğü için afallamıştı. Sonra aklına gelen tek fikri söyleyip ortamı yumuşatmaya çalıştı:

- "Ama aç da değilim pek... Zhan-ge da isterse yolda bir yerde durup daha sonra yiyebiliriz."

Göz teması kurmak için çabalıyordu ancak Xiao Zhan'ın pek niyeti yoktu. Kısa süre düşündükten sonra cevapladı.

- "Tamam. Öyle yapalım." Etrafına bakındı. "Valizlerin nerde?"

- "Hemen getiriyorum."

Yibo hızlıca koşup koltuğun yanına bıraktığı valizlerini aldı ve koşarak geri geldi. Bir sonraki görevini bekler gibi duruyordu.

- "Arabanın anahtarını da verir misin?"

- "Olmaz Zhan-ge, ben kullanırım. Yol çok uzun değil zaten."

- "Tamam çok uzun değilse daha iyi." Dedikten sonra elini açıp bekledi.

- "Ama sen zaten bütün gün çekim yapa--"

Uzun süre sonra ilk defa göz teması kurduğunda bakışları öfkeliydi. Sesinden gerginliği belli oluyordu.

- "Biraz araba kullanmak istiyorum Yibo."

Bir süre meydan okurcasına bakıştılar. Sonunda Yibo bir şey diyecek pozisyonda olmadığını kabul edip pes etti ve cebinden çıkardığı anahtarları avucuna bıraktı. Ardından kapıya doğru yönelen Xiao Zhan'ın peşine koyuldu.

Xiao Zhan: Bon Voyage - YiZhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin