Merhaba bölümü okuyup beğenirseniz
yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayınnnn. Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar.
Sevgilerle, Melek.
Oysa ki görünmez acıların bile
maskesini indirdiği zamanlar oluyordu.
Ilgaz'ın söylediklerine kulak vermeliymişim meğer. Kendimi büyük bir savaşın içine sürüklemiştim.
Tamam, evet. Anne ve babam öldükten sonra -daha doğrusu cesetleri bile bulunamadı, cenaze olmadı. Kaçıp gittikleri bile söylemlerde vardı. Elbette bu söylemleri kabul etmiyordum. Ölmüşlerdi ve kabul edebileceğim tek şey buydu- normal bir hayata sahip olmadığımı biliyordum ancak bu kadarı fazlaydı. 9 yıl geçmesine rağmen hâlâ anne ve babam aklımdan çıkmıyordu, bunun üstüne bir de yanımda oturmuş bana gazete parçaları uzatan Alev vardı. Sahi o gazeteler, fazlasıyla beni ürkütmüşlerdi.
Uzun bir sessizliğin ardından Alev'in yosun yeşili gözlerine gözlerimi dikip konuşmaya başladım.
"Beni ne biçim bir olayın içine sürüklediğinin farkında mısın? Tamam, diyelim ki seninleyim. Ne olacak? o iki bizim gibileri..." Durdum, nefes aldım ve tekrar konuştum. "Yani senin tabirinde, bizim gibileri kurtarınca ne olacak Alev ne olacak? Hepimiz bir olup o şizofren babanı mı bitireceğiz? Öyleyse bence kendin yapabilirsin. Sen ondan daha güçlü değil misin?" Tek nefeste konuşup, Alev'in tepkisine bakamadan yüzümü ellerimin arasına aldım.
Neler yaşadığını bilemezdim ama tahmin edebilirdim. O da aynı şekilde benimkini bilemezdi ama tahmin edebilirdi. Acılarını arada bir indirdiği maskesinden fark ediyordum. Madem babasının ölmesini istiyordu kendi niye öldürmüyor, zaman kaybediyordu ki? Gücü vardı ve gücünü kullanmıyordu. Babasını o şekildede öldüremez miydi? Yapamaz mıydı bunu? Babası bu kadar mı güçlüydü?
Elimde hissettiğim sıcacık kemikli parmaklar tenimin yanmasını sağladı. Çok sıcaktı. Ellerimi yüzümden ayırdığında gözlerimi gözlerine kilitledim. Onu ilk defa bu kadar detaylı izliyordum. Saçları hâlâ biraz ıslak ve dağınıktı, ayak ucuma diz çökmüş bir şekilde bana bakıyordu. Tanımadığım bir adam için fazlasıyla yakışıklıydı. İnce kemikli parmaklarım saçlarını düzeltmemek için direndi. Yapmamalıydım. Bu yaşadığım duygularda neyin nesiydi öyle? Niye tanımadığım bir adamın dağınık olan saçlarını düzeltme arzusu geçmişti içimden? Beni ne ilgilendiriyordu ki? Sonuç olarak bu olaya katılsam dahi, bittiği an onunla bir işimde kalmayacaktı.
Yosun yeşili gözlerine, gözlerimi kilitledim. Gözlerinde yine çoğu zaman rastladığım bakışlara rastladım. Yine öyle bakıyordu, bakmamalıydı. Bu bakışları tanıyordum. Yine küçük bir çocuğun kırık kalbi gözlerindeydi. O içindeki küçük çocuk sanki arada bir gözlerine ulaşıyor, kurtarılmayı bekliyordu. Bu kadar sert ve mimiksiz görünen bir adamın, bu kadar güzel bakıyor olması hiçte adil değildi.
Bir süre sonra ellerini ellerimden yavaşça ayırdı ve konuşmaya başladı.
"Diğerlerini o adam yakaladı anlamıyor musun Ariel? Sana ihtiyacım var. Karşımızda ne gibi güçlerin olduğunu bilmiyoruz. Neler olur bilmiyoruz. Bu işten sonra ne yapmak istiyorsan yap. Beni görmek istemiyor musun? Her şey bitsin, hayatına nasıl bu kadar hızlı girdiysem, bir o kadarda hızlı çıkacağım." Şaşırmış bir şekilde ona bakıyordum. Ne diyeceğimi bilemeyerek gözlerimi kaçırdığımda o da çoktan ayaklanmış, pencereden çıkmış, gözden kaybolmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON ALEV -vela-
FantasíaAnne ve babasını trafik kazasında kaybettiğini düşünen Ariel, üniversite için arkadaşı Şirin'in onlara Antalya'da tuttuğu eve yerleşirler. Ancak genç kız karşı karşıya oldukları ev ile başına geleceklerden bir haberdir. Karşı dairede oturan Alev ve...