Merhabaaa!! Kurgumu beğeniyorsan yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın. Destekleriniz çokça önemli. Umarım bölümü beğenirsiniz. İyi okumalar. Sevgilerle, Melek.
Yakıyordu, kalp kırıyordu.
Bense arkasından gidiyor;
ateşine su, kırıklarına ise bant oluyordum.
Hızla yola koyulduğum sırada yağmur yağıyor, dakikalar geçtikçe şiddetini dahada arttırıyordu. Böyle havaları çok seviyordum. Sanki ruhuma iyi geliyordu, sanki yağmur damlacıkları tenimi yumuşak dokunuşlarıyla okşuyordu.
Yanağımdan süzülen bir damla yaş, yağmur damlacıklarına karışıp yeri boyladığında kendime kızıyordum. Ne diye öyle bir şey yapmış, günlüğünü okumuştum ki? Benim ne haddimeydi? Okuduklarımın etkisini hâlâ üzerimden atamamıştım. Sevgilisinin öldüğü günü yazmıştı. Ve o satırların acısı vardı. O sayfaların içi kanıyordu. O sayfalarda küçük bir erkek çocuğunun acısı gömülüydü.
Mekanın önüne kadar yürümüştüm ve saat neredeyse sekize geliyordu. Etrafa şöyle bir göz gezdirdiğimde küçük bir yer olduğunu gördüm. Etraf fazlasıyla karanlık ve sessizdi. Zihnim geri dönmem için yalvarıyor olsada, kalbim dönmemem için çırpınıyordu. Evet, kalbimin sözünü dinleyecek, başladığım işi bitirecektim. Tekrar mekanın kapısına gözlerimi çevirdiğimde, ismi gördüğüm an kaskatı kesildim. Görünmez acılar. Bu da neydi? Cezalandırılıyor muydum? Kafamdaki düşünceleri bir kenara atıp, giriş kapısına doğru ilerledim. Mekan Alev'in çıkacak değildi ya?
Gerginlik duygusu tüm vücudumu ele geçirirken titrediğimi daha yeni yeni fark ediyordum. İçeri girdiğimde buranın bir tür bar olduğunu daha yeni anlayabilmiştim. Müziğin baş ağrıtacak kadar yüksek olan sesi, dışarıdan hiç bir şekilde duyulmuyordu. İçerisi tıka basa doluydu ve insanlar hiç durmaksızın dans ediyorlardı. Kalabalığı yararak yürümeye başladığımda bar sandalyesine oturmuş, alkol dolu bardağın yuvarlağında işaret parmağını gezdiren Alev'i farketmem çok uzun sürmedi. Bacaklarım istemsiz hareketlendiğinde onun yanına doğru ilerlerken buldum kendimi. Bacaklarım ve ellerimin mekana girdiğimden beri titreyişi azalmamış, Alev'i gördüğüm an dahada şiddetlenmişti.
Alev'in yanına ulaştığımda hâlâ aynı şekilde bardakla oyalanıyor, beni farketmiyordu bile. Onu şöyle bir baştan aşağı süzdüğümde ne kadar yıpranmış ve yorgun olduğunu fark edebiliyordum. Saçları dağılmış bir halde olsada hâlâ mükemmel görünüyordu. Üzerinde siyah bir tişört altında ise siyah bir kot vardı. Deri ceketini ise sandalyenin arkasına asmıştı. Yanına iyice yaklaştığımda, yüzünde bir mimik dahi oynatmadan işaret parmağını bardağın üzerinde çevirmeye devam ediyordu.
"Üzgünüm." Diyebildim sadece. Bununla birlikte bardağın üzerindeki işaret parmağı duraksadığında:
"Neden üzgünsün?" Bu sorunun cevabını gayet iyi biliyor olmasına rağmen sormuştu.
Derin bakışları gözlerimi bulduğunda konuşmaya başladım.
"Günlük..." deyip boğazımı temizledikten sonra devam ettim. "Günlüğünü okumamam gerekirdi, beni ilgilendirmiyordu." Dedim. Beni ilgilendirmiyordu ve ben beni ilgilendirmeyen bir şeye burnumu sokmuştum. Gözleri gözlerimde gezindi ve kaşlarını çatarak:
"Neden titriyorsun deniz kızı?" dediğinde şaşkınlıkla ona bakıyordum. Konuyu bir anda başka bir yere çekmiş olmasına şaşırmıştım. Titriyor muydum? Bunu tamamen unutmuştum ve hissetmemiştim. O söylemese asla farketmiyordum, ancak dediği gibi gerçekten de titriyordum. Dediği şeye cevap vermeyerek aramızdaki sessizliği, müziğin yüksek sesinin doldurmasına izin verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON ALEV -vela-
FantasyAnne ve babasını trafik kazasında kaybettiğini düşünen Ariel, üniversite için arkadaşı Şirin'in onlara Antalya'da tuttuğu eve yerleşirler. Ancak genç kız karşı karşıya oldukları ev ile başına geleceklerden bir haberdir. Karşı dairede oturan Alev ve...