me!

260 28 20
                                    

Justin Bieber&Nicki Minaj-beauty and a beat 〆

But I gotta keep an eye out for Selener

Telefonundan yayılan yüksek desibelli tiz ses,odanın soluk renkli duvarlarında gürültüyle yankılandığında hiç istemese de uyanmak zorunda kalmıştı.
gözlerini açmadan elleriyle komodini yoklayıp telefona ulaştığında, rüyasının en güzel yerinde uyandırılmanın sinirini  çıkartırcasına kapatma tuşuna var gücüyle basarak çalmaya devam eden alarmını susturdu.

derin bir nefesi ciğerlerine gönderip yataktan kalktı ve doğrudan banyonun yolunu tutarak yüzüne birkaç avuç dolusu şu çarptı fakat hâlâ vücudunda dolaşan uyuşukluk hissi, henüz ayılmadığını gösteriyordu.

bu yüzden bu kez farklı bir melodiyle çalan telefonun ekranında sunshine' yazısını görse de kendisini odadan atıp , kapıdan çıkar çıkmaz burnuna hücum eden  peynirli omlet kokusunun geldiği alt kattaki mutfağa doğru ilerledi.

elbette annesi her sabah olduğu gibi erkenden uyanmış, çoktan eşini işe uğurlamış ve neredeyse hiçbirini yemeyeceğini bilmesine rağmen oğlu için çeşit çeşit kahvaltı hazırlamıştı.

Beomgyu' onun her gün erkenden kalkıp tüm bunları yapmak için nasıl enerji bulabildiğini bir türlü anlayamıyordu. annesi gerçekten inanılmaz bir kadındı.

"oh, uyandın mı? ben de tam kahvaltının hazır olduğu haber vermeye geliyordum."

üniversitede aile evinde kalmanın en iyi yanı buydu Beomgyu için, çünkü eğer başka bir şehirde okusaydı birkaç aydan fazla hayatta kalamayacağından emindi.
hayatı boyunca yemek konusunda berbat olmuştu ev işlerinde de berbattı ,ki yurtta zaten yapamazdı. bu yüzden ailesiyle yaşamaya devam etmek onun için en iyi seçenekti. birçok yaşıtının aksine bu durumdan mutluydu,bunu kendisi seçmişti.

hâlâ uyuşuk olan adımlarını ocaktaki diğer omleti pişirmekle uğraşan annesine doğru çevirdi.
ona sıkı bir sarılma ile birlikte sulu bir öpücük verdikten sonra kadının neşeli gülüşleri eşliğinde, hızla bir şeyler atıştırıp yeniden odasına çıktı.

dolabın karşısına geçip saatlerce ne giyeceğini düşünen tiplerden değildi, eline geçen ilk sweati üzerine geçirdi altına da bir kot çektikten sonra aynanın karşısına geçip saçlarını kontrol etti.

elbette her zamanki gibi birbirine girmişti bu yüzden masanın üzerindeki spreye uzandı , birkaç fıs sıktıktan sonra bile hâlâ karmaşık duran saçlarına sinirlenerek onları sıkıca bağladı.

uzun saçlarını sevse de uğraşmaktan nefret ediyordu.

alması gereken birkaç kitabı kolunun altına sıkıştırarak telefonunu da cebine attıktan sonra aşağıya inip ayakkabılarını giydi.

kapıdan çıkmadan önce annesi yanına gelmiş, dikkatli olmasını söylemiş ve bu kez o oğluna bir öpücük vermişti.

Beomgyu dışarı çıktığında telefonu bir kez daha çaldı, kimin aradığına bakmadı. zaten onu ya Felix ya da Jaemin arardı.

"Efendim Lix?"

karşıdan bir homurdanma duyduğunda gülümsedi, muhtemelen Felix aramalarına cevap alamadığı için kızıyordu.

"İnsan bir günaydın der önce değil mi?"

Beomgyu metro istasyonuna yürürken, kafasını salladı.

"Günaydın, günaydın. şimdi söyle bakalım derdini."

"Ne zaman geliyorsun?"

İstasyona girdiğinde kart okutma kısmında bir sıra olduğunu görünce sinirlendi.

𝙲𝙰𝚁𝙳𝙸𝙶𝙰𝙽 //𝚈𝙴𝙾𝙽𝙶𝚈𝚄Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin