Hyunjin telefonu bıraktığında ikimizde hazırlanıp montlarımızı üzerimize geçirip dışarıya çıktık.
Hyunjin taksi çağırdığında 15 dakika sonra kafeye varmıştık.
Hoş bir yerdi, loş ışıklar, cam kenarında masalar vardı. Ben etrafta gözümü gezdirirken Hyunjin bileğindem tuttu, Changbin cam kenarındaki masalardan birine oturmuştu, onun yanına doğru ilerledik.
Hyunjin benim sandalyemi oturmam için geriye doğru çekti, sıcak bir gülümsemeden sonra kendisinde sandalyesine oturdu.
Changbin'e gülümseyerek döndüğümde Jeongin'in gelmediğini gördüm, galiba onu çağırmamıştı."Jeongin gelmedi mi?"
Ben sormadan Hyunjin sormuştu bile.
Changbin derin bir nefes aldıktan sonra konuştu."Çağırmadım."
Anlamazca bakarak konuştum.
"Neden ki? Çağırsana hyung."
Changbin gözlerini devirerek konuşmaya başladı.
"Kırıldım ona ben, sürekli diğer erkeklerden bahsediyor."
"Ya hadi ama! Çağırsana."
Changbin tamam anlamında kafa salladı ve telefonunu çıkarıp Jeongin'e mesaj attı.
Changbin telefonuyla ilgilenirken Hyunjin, Changbin fark etmeden hızlıca dudağıma minik bir öpücük kondurdu.
Ani hareketleri nefes alış verişlerimin hızlanmasını sağlıyor, kalbimi daha hızlı attırıyordu. Onu çok seviyordum, ani hareketlerinide...
Hyunjin'e minik bir gülümseme yolladım.
Masadaki elimi kendi ellerinin arasına alıp oynamaya başladı."Minicik..."
"Ne alakası var, senin elin çok büyük."
Changbin'in duymaması için birbirimize fazla yaklaşmış fısıldayarak konuşuyorduk.
Hyunjin'in dudaklarının arasından minik bir kıkırtırtı çıktı."Miniksin işte kabul et."
Masadaki ellerinin arasında olan elimi dudaklarına sürtüp öptü.
Pembe, dolgun dudakları çok hoşuma gidiyor.
--
"Sonra çocuk önümde düşünce gülmekten ağlayacaktım, çok komikti."
Jeongin yanımıza 3 saat önce gelmişti. Hep beraber gülüşe gülüşe sohbet ediyorduk.
Jeongin, Changbin'in gönlünü almıştı. Arada bir aklıma babamın gelmesiyle modum düşüyordu.Hyunjin ve ben yan yana, Changbin ve Jeongin yan yana oturuyorduk.
3 saattir burda oturduğumuz için biraz sıkılmıştım. Kafamı Hyunjin'in omzuna yasladım. Yaslamakla birlikte Hyunjin kafasını bana dönmüş saçıma öpücük kondurmuştu."Sıkıldın mı?"
"Hem sıkıldım hemde yoruldum."
"Sende haklısın 3 saattir aynı yerdeyiz. Pastanı bitirdiysen başka bir yere gidelim mi?"
Hızlıca kafamı salladım.
"Hm hm bitirdim!"
Changbin bize döndü.
"Nereye gidelim? İçelim mi?"
İçelim mi demesiyle tekrar aklıma babam gelmişti. Acaba ne yapıyorlardı diye düşündüm.
Tekrar moralim bozulmuştu."Ben içmem ki..."
"Bir kerecikten ne olur yaa! Hadi Yongbokie, lütfen~"
Jeongin'de ısrar edince kabul etmek zorunda kalmıştım.
Hyunjin ayağa kalkmış hesabi ödeyip geleceğini söyleyerek masadan ayrıldı.
Ben sandalyeme astığım montumu giyerken Hyunjin hemen gelmişti.Hep beraber kafeden çıkmış taksiye binmiştik. Changbin şoförün yanındaki koltuğa, Hyunjin, ben ve Jeongin arka koltuğa oturmuştuk.
Kafamı Hyunjin'in omzuna dayamış gideceğimiz yeri merak
ederek beklemeye başlamıştım.--
Felix'in kafası uyuduğu için Hyunjin'in omzundan düşmüş, Jeongin'in omzuna dayanmıştı. Araba durduğunda Hyunjin arabadan indi. Felix uyurken minik mırıltılar çıkarıyordu. Jeongin Felix'in bu hâline gülmüştü. Changbin arka koltuğa doğru dönüp Jeongin ve Felix'e baktı.
"Uyumuş mu civciv?"
"Uyumuş."
Jeongin kıkırdayarak güldüğünde, Changbin ise Jeongine gülümsemişti. Hyunjin arabaya 4 viski şisesiyle geldi. Felix'in pek içeceğinden emin değildi, o içmezse biz içeriz mantığıyla almıştı. Arabaya bindiğinde uyuyan Felix'i gördüğünde gülümsedi.
"Uyumuş meleğim."
Koltuğa yaslandı ve gidecekleri yeri şoföre söyledi.
Araba tekrar hareket ettiğinde Felix yavaşça gözünü açmıştı.
Kafasını Jeongin'den çekip kollarını Hyunjin'in beline doladı.
Hyunjin göğsündeki olan kafanın saçlarını okşadı."Ne kadar uykucusun Lixie."
"Arabada hemen uykum geliyor."
Sarılmaya devam etti. Bir kaç dakikadan sonra sahile gelmişlerdi. Hava iyiki fazla soğuk değil diye geçirdi Felix içinden.
Sarılmayı bıraktığında hepsi arabadan indi.
Kendilerini sahilin kumlarına bıraktılar.
Hyunjin elindeki şişeleri ortaya koyduğunda herkes şişelerden birini kendine aldı. Hepsi viskiden içmeye başladığında Felix sadece mavi denizi izliyordu. Şimdi içine girse ve boğulsa ne olurdu?Herşey artık onu boğmaya başlamıştı. Psikolojik ve normal şiddet görmekten sıkılmış, artık annesi ve babasının kontrolüne olmak istemiyordu. Artık özgür olmak istiyordu.
Ama hayır, olmuyordu.
"Ah hadi Felixx! İçsene!"
Changbin şişesini yarıya indirmiş kendinde olmadan konuşuyordu. Hiç düşünmeden viskiden hızlıca bir yudum aldı. Boğazının yanmasını umursamayarak tekrar, tekrar yudumlar almaya başladı.
Hyunjin onu bu şekilde görünce endişelenmişti. Çılgına dönmüş gibi hızlıca viskisinden içiyor denizi izliyordu. Sanki birşeyler canını sıkmışta ağlamak istemiyor gibi bir hali vardı.
Felix viskisini yarıya indirmiş kendini kumlara yatar pozisyonda atmıştı.Gözünden yaşlar geldiğini bile anlamayacak kadar kendinde değildi.
Hyunjin Felix'in yanına uzanmış, kollarını Felix'in beline sarmıştı.
"İyi misin meleğim?"
"Ben gerçek bir melek değilim değil mi? Peki gerçek bir meleğe dönüşsemde beni hala sevmeye devam eder miydin Hyunjin?"
"Lixie... Böyle konuşman beni üzüyor sus lütfen."
"S-SEVER MİYDİN HYUNJİN?!"
Felix göz yaşlarına engel olamıyor ağlamasını şiddetlendirmişti.
Hyunjin viskisinden fazla içmediği için kendisindeydi. Changbin ve Jeongin çoktan sarhoş olmuş köşede onlardan habersiz konuşuyorlardı.Felix'in bağırmasıyla Hyunjin Felix'e daha çok sarılmış konuşmaya başlamıştı.
"SEVERİM SONSUZA KADAR SEVERİM AMA ŞU SİKİK ŞEYLERİ KAFANA DOLDURMA YALVARIRIM!"
Felix kafasını Hyunjin'in boyun girintisine sokup sarılmasına karşılık verdi.
"Dayanamıyorum, okuldan ve zorbalıklardan, ailemden, hayattan bıktım Hyunjin..."
Noluyo aq dediniz dimi
Neyse öpücük?💋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Chick That Looks Like a Star/Hyunlix
FanficBaskıcı annesinin sözlerini dinlemekten başka şansı olmayan minik Lixie'nin iç dünyasından dış dünyaya atlamayı denerken arkadaş hayatına o gelmesiyle dünya ona aydınlanmıştı... note:angst değildir.