...Zack'in gözünden...
"En son sarhoş olduğunda da böyle olmuştu. Sabaha kadar uyanacağını sanmıyorum."
Athena'nın Louise hakkında dediklerini dinledim.
"Onu arabaya getirebilir misin?"
"Tabii."
Kucağımdaki Louise ile ayaklandım. Gerçekten de uyanacak gibi değildi. Boynuma çarpan nefesi olmasa öldüğünden bile şüphe edebilirdim.
Gece oldukça geç bir saatti. Telefonuma bakmaya fırsat bulamamıştım ama gece yarısını çoktan geçtiğimize emindim. Athena'nın açtığı kapıdan arabaya girdim. Çoğu kişi arabaya oturur oturmaz sızmıştı.
Athena arkamdan kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna geçti.
Louis'i koltuğa bırakmaya çalışıyordum. Ama arabanın en arkası dar olduğundan bu zordu. Başını çarpmaması için kafasının arkasına bir elimi koydum ve onu koltuğa oturttum. Tam yerime oturmak üzereydim ki Athena'nın arabayı çalıştırmasıyla sendeledim. Koltuktan destek alarak son anda kurtulmuştum düşmekten.
Louis de bunu hissetmiş olacak ki yerinde hafifçe kıpırdandı ve uyumaya devam etti. Kırmızı dudakları hafifçe aralanmış, göğüs kafesi aldığı nefeslerin düzeni ile uyumlu olarak inip kalkıyordu. Yüzlerimizin yakınlığından dolayı sıcak nefesinin yüzümü okşayıp geçtiğini hissedebiliyordum.
"Afedersin. Oturduğunu sanıyordum. Yerleşsen iyi olur, yol çok bozuk."
Athena'nın sözleri beni kendime getirmişti.
"Sorun değil. Oturuyorum."
Louise'in yanındaki koltuğa oturdum. Camdan dışarı baktığımda William'ın kullandığı arabanın ışıkları yolu hafif aydınlatıyordu. Gecenin zifiri karanlığı bütün ormanı karanlığa bürüse de ay ışığı bir nebze çam ağaçlarının üzerine düşüp onları seçilebilir hale getirmişti.
Kafamı çevirip Louis'e baktım. Yerinde pek rahat gözükmemesine rağmen derin bir uyku içerisindeydi. Eve gidip bütün gece araştırmaya devam etmek istiyordum. Ama vücuduma çöken yorgunluk bir bardak kahveyle geçiştirilebilecek gibi değildi.
Birkaç sayfa yazıyla günü sonlandırmayı düşünüyordum.
Aklımda herşeyi kararlaştırmıştım. Telefonumu çıkarıp saate baktım. Saat neredeyse iki olmuştu. Kafamı cama yaslayıp dolunayı ve onun ışığının yanında sönükleşmiş yıldızları izledim. Kendimi o yıldızlardan birisi gibi hissettim. Muhtemelen en sönük olan. Kendisinden kat kat parlak olan dolunayın ışığında varla yok arasında bir yıldız.
Hayat bana asla cömert davranmamıştı. Hep istemediğim şeyleri yapmaya zorlanmıştım. Yaptığımda kullanılıp atılmış, yapmadığımda cezalandırılmıştım.
Ama bu sefer farklı olacaktı. Burada, bu lanet adada, işimi başarıyla tamamlayabilirsem hiç sahip olamadığım özgürlüğü tadabilecektim.
Belkide bu bir ihanetti. Yıllardır gördüğüm tek ışık deney odasının cızırdayan soluk beyazıyken, en kapalı havasının bile ruhunu aydınlatmaya yettiği bu adaya, masum olan onlarca insana, ve de bana ihanetti belkide.
Ama işin sonunda özgürlük varken beni ne durdurabilirdi ki?
Duygularım mı?
Duygularımın son damlası beyaz, soğuk bir mermere damlayıp yayılmış, yerine öfkenin en güçlü kökleri yeşermişti. Birilerine acımayı bırakalı uzun zaman oluyordu. Birisine nefret dışında bir duygu beslemenin nasıl hissettirdiğini hatırlamıyordum bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maske (BxB)
Random"Özel insan" olarak adlandırılan kişilerin toplandığı bir ada ve içinde eğitim gören öğrenciler. Hiçbirisi neden burda tutulduğunu bilmiyor. Tek bildikleri bir şeylerin ters gittiği. Kimin kötü kimin iyi tarafta olduğunu anlamak neredeyse imkânsız...