Bölüm 17

101 10 5
                                    

Ne ara evden çıktığımı bilmiyordum. Merdivenlerden inerken düşüp dizimi kanatmıştım. Canım yanıyordu. Birkaç dakikadır bilinçsizce etrafta koşuyordum. Evin arkasından geçip ormanın içine girmiştim. Zack arkamda mıydı bilmiyordum. Çünkü arkamı kontrol etmeye cesaret edemiyordum.

Nefesim ciğerlerimde tıkanmaya ve her seferinde tüm boğazımı kavurmaya başladığında durmak zorunda kalmıştım. Büyük gövdeye sahip bir ağacın arkasına sığındım. Bacaklarım titriyordu göz yaşlarım bir an olsun yanaklarımın kurumasına izin vermiyordu. Çok korkuyordum. Daha dün elimdeki yaraları saran ve bana gülümseyen nazik insan kaybolmuş yerine yırtıcı bir hayvan gelmişti sanki. Düne kadar ona ne hissettiğimden emin değildim. Ama tam şuan Zack hakkında herhangi bir şey düşünmek beni sadece iliklerime kadar korkuyla titretiyordu.

Boğazımı tutup nefesimi düzenlemeye çalışırken gök yüzündeki bir gürlemeyle korkuyla sıçradım. Ardından başlayan yağmur saklandığım ağacın yanına gelen ayak seslerini sansürlemişti. Olduğum yere biraz daha sindim ve elimle ağzımı sıkıca kapattım. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur saniyeler içinde beni sırılsıklam etmişti. Zack beni fark etmeden önümden geçtiğinde çevik bir hareketle ağacın ona ters olan tarafına geçtim. Biraz daha ilerleyip sessizce ordan uzaklaştım. Beni duyamayacağına emin olduğumda tekrar koşmaya başladım. Cebimdeki telefonumu çıkartıp ekran kilidini birkaç denemeden sonra açmıştım.

Ekran anında ardarda yükselen cevapsız aramalarla kaplandı. Rastgele birine tıklayıp geri aradım. Telefon kulağımda çalıyordu yağmur yüzünden ıslanan ekranın bozulmamasını dilerken elimden kaymaması için sıkıca tutuyordum. Daha birkaç saniye geçmeden vücudumdaki bütün kanın donduğunu hissettim. Çığlık atmak istedim ama nefesim kesildi. Gök yüzünde bir şimşek çaktı ve etraf aydınlandı. Salisesinde eski haline dönerken ağaç gölgelerinin arasına karıştık.

Zack yavaş adımlarla yanıma geldi ve telefonu ellerimin arasından alıp kapattı. Hareket etmeyi bırak beni bırakması için ona yalvaramıyordum bile. Tüm hareketlerim kısıtlanmıştı. Yine de gözlerimden akan yaşları durduramıyordu. Korkudan titrerken o yavaşça yürüyüp önüme geldi. Görüş açıma girdiğinde üstünlüğünü belirtmek istercesine bana doğru yaklaştı. Onun da her tarafı ıslaktı. Üzerindeki beyaz tişört sırılsıklam olup vücuduna yapışmıştı.

Kolundaki bandajların bir kısmı sökülmüştü. Dikkatli baktığımda bandajların altındaki tırnak izlerini net bir şekilde fark etmiştim.

"Benim için endişelendin, hm?"

Cevap veremedim. Hala kaskatı kesilen vücuduma söz geçiremiyordum.

"Başka bir amacın olup olmadığına nasıl emin olabilirim?"

Başka bir amacım yoktu.. gerçekten sadece onun için endişelenmiştim. Ah, neden konuşmama izin vermiyordu!

Gözlerini benden ayırmadan etrafımda yavaşça yürüdü. İtiraz etmek için konuşmak istedim ama dudaklarımdan çaresiz bir sızlanmadan başka birşey çıkmadı.

"Ah, ne kadar sevimli.. Konuşmana izin vermemi ister misin?"

Yine çaresizce mırıldandım. Umarım bunun evet demek olduğunu anlardı. Felç etkisi boynumdan aşağıya indi. Dilimin çözüldüğünü hissettiğimde yüzümü buruşturdum. Ne garip bir histi. Derince soluklanırken kendime gelmeye çalıştım.

"Çok savunmasızsın. Bu kadar acınası olduğunu gördüğümde sadece ne kadar dayanabileceğini test etmek istiyorum."

Sertçe yutkunurken gözlerim korkuyla açıldı.

"L-lütfen yapma..ben sadece senin iyiliğini istedim.."

"Yalan!"

Bana bağırmasıyla eş zamanlı olarak kanımın biraz da katılaşıp beni sıkıştırdığını hissettim. Canım yanmıyordu. Ama sınırda olduğumun da farkındaydım. Çaresizliğim sinirimle bütünleşti ve akan göz yaşlarıma aldırmadan sert bir ses tonuyla çıkıştım.

Maske (BxB) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin