3-ağlamak yakışmazdı sana

13 2 0
                                    

Sabahları hep çok severdim. Kuşların cıvıltısı, o tarifsiz sabah kokusu ve güneşin yeni doğmaya başlaması bana hep huzur verirdi. Hiç kimse daha uyanmamışken benim uyanık olup o sessiz anı romantize etmem çok hoşuma gidiyordu. Bu yüzden okula hep yürüyerek giderdim. Bazen kulaklığımı takar müzik dinlerdim. Ama o gün yol ayrımında çantana sarılmış ve saatine bakan seni gördüğümde çok heyecanlanmış ve hemen kendime çeki düzen verip yanına gelmiştim. Beni gördüğünde gülümsemiş ve 'günaydın' demiştin kuşlardan bile daha neşeli sesinle. Aynı şekilde karşılık vermiştim sana. Sonra birlikte yürümeye başladık. O sabah her zamankinden daha mutlu görünüyordun. Yüzün ve gözlerin adeta bir güneş gibi parlıyordu. Seni güneşim ilan etmiştim. Benim için her şeyden daha parlaktın. Okula geldiğimizde sınıflarımıza ayrıldık. O gün tüm teneffüslerimizi birlikte geçirmiştik. En güzel okul günüydü benim için. Monoton lise hayatımı güzelleştiren en büyük etmendin benim için. 

***

O gün yine küçük parkımızda gördüm seni. İlk defa salıncakta değil de herhangi bir bankta oturuyordun öylece. Okuldan saatler olmuştu çıkalı. Ama formaların hâlâ üzerindeydi. Uzun zaman sonra ilk kez birlikte çıkmamıştık okuldan. Yanına yaklaşıp sana ne olduğunu soracaktım fakat yaklaştıkça gördüm yüzündeki izleri. Yüzünde yaralar vardı ve dudağının kenarı da kanamış ve yerinde kurumuştu. Koşturarak geldim yanına ve önüne diz çöktüm asık yüzünü görebilmek için. Ama yüzünü saklamaya çalıştın. Tutup kendime çevirdim yüzünü, tüm olanları sormaya devam ettim aynı zamanda. Söylememekte ısrarcıydın. Ben de bir o kadar diretmiştim. Gözlerinden yaşlar düştü sicim gibi. Canın yandığından mı yoksa sinirden mi ağlıyordun kavrayamadım o an. Dövüldüğünü söyledin. Yanına oturdum, sonra yüzünü kaldırıp yaralarına dokundum yavaş yavaş. "Acıyor m?" diye sordum. Bir süre sonra gözyaşlarını sildin ve başını olumsuzca salladın. Elinden tutup kaldırdım seni oturduğun yerden. Nereye gideceğimizi sordun. Sonra sürükleye sürükleye evime götürdüm. Seni odama götürmüş ve yanına pansuman malzemeleri alıp gelmiştim. Öyle çekingendin ki. Sadece etrafı veya da benim hareketlerimi izliyordun. Elmacık kemiğindeki yaranın üzerinde gezdirmemle acıyla kırptın gözlerini. Çok kızmıştım kendime o an. Daha nazik olamaz mıydım? Lakin sorun olmadığını söylemiştin ve bende devam etmiştim. Dudağındaki yaraya geldiğimde daha fazla sızlanmış ve tekrardan gözlerinden yaşlar düşmüştü. Hem acıdan hem sinirden ağlamıştın o gün. "Özür dilerim." dedim korka korka. Devam etmemi rica ettin. Yavaş yavaş pamuğu gezdirdim dudağındaki yaranın üzerinde. Sonra parmağımla göz yaşlarını sildim. "Ağlayınca çirkin oluyorsun." dememle birlikte  sende kıkırdamaya başlamıştın. Yan tarafımdaki çantama uzanıp tavşanlı yara bantlarından birini elmacık kemiğindeki yaraya yapıştırdım. Yara bandını görünce kıkırdadın tekrar. "Bana özel mi?" diye sordun, daha önce seni tavşana benzettiğimi hatırlayarak. Bense seni hiç tereddütsüz onayladım. Biraz dinlenmeni söyledim sana. Lakin gitmek istedin. Israr ettim ve zar zor da olsa kabul ettin. Uzanmanı söyleyerek sana rahat kıyafetler vermiş ve yiyecek bir şeyler hazırlamak için çıkmıştım odadan. Uzun süre sonra sana seslenmek için geldiğimde yastığıma sarılmış vaziyette uyurken bulmuştum seni. Yanına yaklaşmıştım usulca. Alnına dökülen siyah tutamları geriye atıp alnındaki yaranın olduğu yere bir öpücük kondurdum. Kaşlarını kaldırmıştın belli belirsiz ve uyumaya devam etmiştin. Öyle masumdun ki uyandırmaya kıyamamıştım seni. Sonsuza kadar izlemek istemiş ve kocaman sarılmak istemiştim. Sonra sakince sana seslenmiş ve mutfağa gelmeni söylemiştim. Mutfağa geldiğinde üzerindekilerin benim kıyafetim olmasından hoşnutluk duymuş ve gülümsemiştim. O gün ilk kez benim kıyafetlerimi giyiyordun, bu durumun daha sonra da devam edeceğini bilemiyordum o an. Sonra yemek yedik birlikte. Çok lezzetli olduğunu söyledin ve birkaç dakika daha övgüler yağdırdın. Gururum okşanmıştı tabii. Yemekten sonra kanepede oturup sana bunları kimin yaptığını sormuştum. Geçiştirmeye çalıştın beceriksizce. Lakin ben inatçıydım ve öğrenene kadar seni bırakmadım. Okulda tanıdığım birkaç çocuğun ismini vermiştin ve hepsini tek tek aklıma not etmiştim. Ertesi gün gidip hepsini dövmüştüm. Bu sefer de ben yaralanmıştım ve sen bana pansuman yapmıştın, hatırladın mı? Sonra içinde olduğumuz duruma kıkırdamıştık. Canımın yandığını söyleyip sızlanmıştım bir süre, sense bana çantandan çıkarıp elma şekeri vermiştin. O kadar mutlu olmuştum ki daha önce yediklerimin en güzeli o gibi hissetmiştim. Çünkü onu bana güneş gibi gülüşünle birlikte sen vermiştin.




Elma Şekeri ve Dilek Çiçeği | yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin