*Pim Stones- The Life We Could Have Had*
O gün o kadar mutluyduk ki, ikimiz de her şeyin farkındaydık ama hiçbir şey çaktırmamıştık. Her şey mükemmeldi. Sabah beraber uyanmış sonra da tüm gün akşam senin için yaptığım sürprizi görmek için hazırlanmıştın. En güzel kıyafetlerini giymiş ve saçlarına her zamankinden farklı bir şekil vermiştin. Farklı bir yönünü görmüştüm o gün. Her zaman olduğundan daha güzeldin. Gözlerinde bir ışıltı vardı. Tarifsiz derecede mutluydun. Sana hep sakin olmanı söylemiştim lakin bana hep çıkışmıştın. "Bu dördüncü yıldönümümüz ve üniversiteli oluyoruz. Bunlar aklıma geldikçe nasıl mutlu olmamı engelleyebilirim?" demiştin heyecanlı heyecanlı. Gözlerinin içi gülüyordu. O gün iki şey kutlanacaktı aslında, yeni bir şehirde yeni bir hayat kurmayı ve dördüncü yıldönümümüzü kutlayacaktık aynı zamanda. Akşam olduğunda hazırlanıp çıkmıştık evden. Arabaya atlayıp sürprizi hazırladığım yere doğru sürmüştüm. Yolda sürekli aynadan kendine bakıyordun. Bense her defasında sana çok güzel göründüğünü söylemiştim. Birkaç öpücüğünü çalmıştım sonra. Ana yola çıktığımızda karşıdan gelen kamyonetin farları gözümüzü almıştı. Ve bir süre sızlanır gibi almıştın. Sonra hemen fark etmiştik bir terslik olduğunu. Kamyonet üzerimize doğru geliyordu. Ne yapacağımı şaşırmış haldeydim. Ne kadar direksiyonu kırmaya çalışsam da olmuyordu. Duyduğum en son şey senin çığlıklarındı sevgilim. "Yeonjun bir şey yap!" diye bağırmıştın son anlarımızda. Yapamadım, özür dilerim Soobin. O an başından akan kanları ve boynuna saplanan cam parçasını gördüğümde zar zor seslenmiştim sana. Beyaz gömleğin kıpkırmızıydı. "Sevgilim, uyan." demiştim zar zor. Çünkü konuşmaya mecalim bile yoktu. Çok yorgundum sevgilim. Bende direnmek yerine orda gözlerimi kapamalı mıydım?
Elimi sana atmış ve olmayan gücümle sarsmıştım seni. Yerimden dahi kıpırdayamıyordum çünkü sıkışmıştım. Zar zor gördüğüm tek şey, morarmaya başlayan dudaklarındı. Kanın çekilmiş gibiydi. "Sevgilim, aç gözlerini." demiştim lakin ilk kez o kadar çaresizdim. Çünkü kendi sesimi kendim bile zor duyabilmiştim. Eline ulaştığımda, sımsıkı tutmuştum elini. Gözlerim yaşlanmıştı. Olayı ancak idrak edebilmiştim. Ağlamaya başlamıştım. "Sevgilim, beni bırakma." demiştim. Sonra birden "Yeonjun." diye ses vermiştin. Nasıl sevinmiştim hala hayatta olduğuna. "Soobin gözlerini kapatma." demiştim çaresizlikle. "Çok uykum var." demiştin hiçbir şeyin farkında olmadan. Belki de bunlar bilinçsizce söylenmiş şeylerdi. Belki de benimle son konuştuklarını bile hatırlamıyorsun Soobin. "Hayır sevgilim, sakın uyuma." demiştim elini daha sıkı tutarken. "Dileğim gerçek oldu Yeonjun. Seni seviyorum." demiştin son kez. Son anında bile beni sevdiğini söylemeyi ihmal etmemiştin. Son sözünde bile bana aşkını ilan ediyordun. Elimde duran elin gevşemiş ve düşmüştü. O an tüm nefesimle haykırmıştım. "Soobin, hayır!" demiştim. "Beni bırakamazsın, beni yarı yolda bırakamazsın!" diye bağırmıştım ama duymamıştın beni, duyamamıştın. Uzaktan duyulan siren sesleri daha da yakınlaşmıştı. Sonra elini yeniden sımsıkı tutmuş ve birinin bize yardım etmesini beklemiştim. Birkaç kişinin sesini duyuyordum. Ambulans ekiplerine önce sana bakmalarını söylemiştim. Birkaç kişi sana yönelirken diğerleri de benim başımdalardı. Sonra senin kapını açabildiler zar zor. Boynumu çok oynatamasam da gözlerimle takip etmiştim. Müdahaleye almadan önce nabzını kontrol etmişlerdi. Sonra ölüm saatini işittiğim bir ses yükselmişti. Yıkılmıştım sevgilim, tam anlamıyla yıkılmıştım. Daha çok ağlamaya başlamış gözümdeki yaşlarla birlikte kapamıştım gözlerimi, ölmeyi yeğleyerek kapatmıştım.
Uyandığımda deli gibi seni sormuştum Soobin. Çıldırmış gibi herkese seni soruyordum. Hiç kimsenin ağzından tek bir sözcük çıkmaması beni deliye çevirmişti. En sonunda baban gelmişti yanıma. Öldüğünü söylese de ona bile inanmamıştım. Özür dilemiştim, defalarca. Benim yüzümden baban yeniden yalnız kalmıştı, tek başına kalmıştı. Sinir krizi geçirmiştim o gün, defalarca. Öldüğün ve benim yüzünden öldüğün düşüncesi kendimden tiksindirmişti beni. Kendimi sevemiyorum, gittiğin günden beri. Artık hiçbir şeyi sevmiyorum Soobin. Senin olmadığın hiçbir şeyi sevmiyorum. Ne kırmızı elma şekerlerini ne de karahindibaları... O küçük parkta salıncakta oturan asık suratlı çocuk olmadığı sürece ben bu hayatı sevemeyeceğim sevgilim. Son söylediğin sözler şimdi de aklımda. Keşke o son dilek çiçeğini bırakmasaydım dolabına. O kadar pişmanım ki. Keşke o dileği hiç dilememiş olsaydın. Keşke gitmeseydin de beraber yeni bir şehirde yeni bir hayat kurabilseydik. Keşke o gün o kutlamayı ayarlamasaydım, o günkü mutluluğun aklımdan asla çıkmıyor. Gözlerine baktığımda, ne kadar parlaklar diye düşünmüştüm. Tıpkı yıldızlar gibi. Şimdi tüm yıldızlar söndü, gökyüzüm fazlasıyla karanlık. Oysaki bunu sana yemekte söyleyip, kalbini çalacaktım. "Gözlerin..." diyecektim." Yıldızlar gibi, eğer gözlerinin parıltısının söndüğünü görürsem; yeni yıldızlar yaratacağım seninle olan gökyüzümde." Şimdi bu sözlerin hiçbir anlamı yok. Gökyüzünün, yıldızların, şarkıların, aşk mektuplarının ve uykuların olmadığı gibi, hiçbir şeyin anlamı yok. Yanına gelmek istiyorum Soobin. Şimdi sadece tekrar birlikte olacağımız günü bekle olur mu? Seni yalnız bırakmayacağım sevgilim. Elma şekerin seni asla yalnız bırakmayacak.
-----
bir ficin daha sonuna geldik:((
bu kurguyu yazmaya basladigimda kafam dagilsin diye dusunup baslamistim acikcasi ve anladiginiz uzere de yeonjun'un soobin'in ölümünden sonraki mektuplari uzerine olusuyor. soobinimiz maalesef ki gitti ama yeonjun'u tamamen sizin hayal urununuze biraktim. isterseniz onu soobinle bulusturursunuz isterseniz de en basindan beri soobinle olan anilarini yazan bi karakter olarak kalir kafanizda her sey size kalmis:)) umarim hikayeyi begenmissinizdir <3 baska kurgularda gorusmek uzere, saglicakla kalin 🫶🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elma Şekeri ve Dilek Çiçeği | yeonbin
Fanfiction"𝙨𝙚𝙣𝙙𝙚𝙣 𝙤̈𝙣𝙘𝙚 𝙤̈𝙡𝙢𝙚𝙮𝙞 𝙙𝙞𝙡𝙚𝙙𝙞𝙢 " "𝙙𝙞𝙡𝙚𝙜̆𝙞𝙢 𝙜𝙚𝙧𝙘̧𝙚𝙠 𝙤𝙡𝙙𝙪"