O kadar uzun süredir o eski iskelede oturuyordum ki hiç bir şeyin farkına varmamıştım. Arabada bıraktığım telefonum yaklaşık 42 kere çalmış ve çalmaya devam ediyordu. Büyük ihtimalle bu kadar süre cevap vermemem üzerine kriz geçirip bir yerde kaldığımı düşünüyorlardı. Taehyung'un araması da kapandıktan sonra telefon tekrar çalmaya başladı:Namu Hyung arıyor...
Nedensiz elim sadece onun aramasını açmak için hareket etti aramayı onaylayıp telefonu kulağıma götürdüm.
"Efen-" sözüm bitmeden konuşmaya başlamıştı:
"JEON JUNGKOOK NERDESİN LAN SEN HERKES ÖLDÜ MERAKTAN SÖYLE NERDEYSEN GELİYORUM!" Bağırmasıyla telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Ne bu telaş endişe? Kendimden bağımsız dudaklarım hareket etti ne oluyor bana böyle? Sadece şuan yanıma gelmesini istedim.. Asla anlamadığım bir biçimde:"Konum atarım... Şey diğerlerine haber verir misin? Ben ararım onları." Derin bir nefes alıp beni onaylamıştı. Ekstra hiç bir şey söylemedi ve telefonu kapattı. Ben de arabanın koltuğuna oturup bacaklarımı dışarıya sarkıtmıştım. Hala uzaktan da olsa nehirin askışını izlemek istiyordum. Peki neden kimseyi istemezken daha bir kaç gün önce tanıştığım birini yanımda istiyordum? Kafamda gereksiz çok fazla soru vardı. Çoğu da Namjoon ile alakalıydı. Bunları birine anlatmaya kalksam ne kadar dalga geçerlerdi kim bilir.
Biraz daha orada öylece oturdum daha sonrasında Joon'un arabasının ışıkları ortamı aydınlattı. Arabayı rastgele park edip koşar adımlarla yanıma gelmişti. Ne ara ayağa kalktım daha anlamaya çalışırken kollarını bana sarmıştı. Ne yapacağımı şaşırdım. En sonunda kollarımı ona sarıp yüzümü göğsüne gömdüm..
İstemsiz ağlamaya başlamıştım. O gelene kadar her şey normaldi benim için. Ama o geldikten sonra her şey gün yüzüne çıkar gibi oldu içimde tuttuklarım, sevinçlerim, sinirlerim, hüzünlerim... hepsi göz yaşlarımla birlikte Namjoon'un kollarının arasına dökülüyordu. Ne kadar kabul etmek istemesem de, anlamlandıramasam da sanki bütün hayatım boyunca sadece buna ihtiyacım varmış gibi bir his doldurdu içimi..Ne kadar süre kollarının arasında kalmama izin verdi bilmiyorum. Bugün zaman kavramımı kaybetmiş gibiyim ama Kollarının arasından kafamı çıkarttığımda gözlerimiz kesişti. Ne yani bütün bu süre boyunca yukardan beni mi izliyordu? Geriye çekilip elimin tersiyle burnumu sildim. Şuan kesin darmadağın gözüküyordum ve O bu halimle beni izliyordu. Bakışlarımı tekrar yüzüne çıkaramadım yere bakıp ayağımın ucuyla toprağı eşeliyordum. Ne yapacağım ne konuşacağım hakkında en ufak fikrimin olmaması beni germiyormuş gibi onun sadece beni izliyor olması daha çok gerilmeme sebep oluyordu.
Bir elimi tam enseme götürüp özür dileme seansıma başlayacaktım ki tekrar beni kollarının arasına alması ikinci şok dalgasına girmemle beraber gerçekleşti. Bu sefer donup kalmıştım. Yüzünü saçlarımın arasına gömüp konuşmaya başladı. Sanırım o da sadece içinden geldiği gibi hareket ediyordu:
"Utanmana gerek yok, senin için geldim buraya kadar. Seni eleştirmek için veya sana kızmak için değil." BENİM DE UTANDIĞIM KISIM BURASIYDI YA ZATEN! Aklımda ki sorulardan sadece birini susturmak istedim:
"Neden Peki?" Uzun bir sessizlik oldu. Biliyordum, o da neden buraya geldiğini bilmiyordu. Aynı benim onu neden buraya kabul ettiğimi bilmediğim gibi.. ancak beklemediğim bir şey oldu. Benim aksime o dürüst oldu:
"İçimden bir ses bana ihtiyacın olduğunu söyledi. Ben de o sesi dinledim. Tam olarak neden ben de bilmiyorum.." ortam daha çok olabilir gibi daha da garipleşti. VE HALA SARILMAYA DEVAM EDİYORDUK DELİRİCEM AZ KALDI. Hala sarıldığımızı o da fark etmiş olacak ki hafifçe boğazını temizleyip benden ayrıldı. O da benim gibiydi ne yapacağını bilemediğinde eli ensesine gidiyordu. Onun hakkında ki küçük detaylar hoşuma gitmeye başlamıştı. Beni baştan aşağı gözleriyle süzüyordu. İyi olduğumdan emin olmak istiyordu. Kendi kendine onay verdikten sonra gözleri gözlerime çıktı. Hay siktir onu izlediğimi fark etti. Benim aksime kale almadı:
"Araba sürebilecek misin yoksa birini çağırabilirim arabanı alması için?" Beni eve bırakmasını istiyordum.
"Araba kalsın, beni eve bırakmanı istesem şımarmış olur muyum?" Gülümseyip başını iki yana salladı ve arabasına doğru yürüdü bende arkasından ilerlemeden telefonumu, anahtarımı alıp arabanın kapılarını kitledim. Yolcu kapısını açmış gelmemi bekliyordu.. Yanında küçük bir çocuk gibi hissediyordum. Bugün hep yaptığım gibi çok düşünmeden yanına gittim arabaya binmemle yavaşça kapıyı kapattı ve kendi yerine geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fear"|| NAMKOOK
FanfictionHayat iki ruha bağlıdır. İki ruh da birbirine hayat ile bağlı. Sonuç? İki beden İki Ruh İki farklı kader ve ortak olmuş tek bir hayat... Bu hikaye kafamdaki shipi var etmek için değil kafamda ki hikayeye en uygun karakterleri var etmek için yazılmay...