Kim Namjoon'dan...Yine aynı şey olmuştu. Yine mahvetmiştim. Yine her yer dumanaltı. Yine uzaktan bir siren sesi geliyor. Sevdiğimi kurtarmam gerekiyor. Bir daha onu kaybetmemem gerekiyor. Ben onsuz nefes alamıyorum. Şu an olduğu gibi. Gözlerim yarım açık son gücümü ona bakmak için kullanıyorum işte yeniden. Yine aynısı... başından kanlar güzel yüzüne süzülüyor. Vücudum hareket etmiyor ve gözlerim kapanıyor. Sanırım... Sanırım veda etme zamanı küçük sevgilim.
Jeon Jeongguk'dan...
Kabus mu görüyorum yine? Her yer karanlık ve uğultu sesleri geliyor. Beynimde ki ağrı gerçekliği kabul etmemi sağlayan tek şeydi. Tutkalla yapıştırılmış gözlerim yavaştan çözülüyordu. Beyaz duvarlar... Başımda ki ağrı... ve anında gözlerimin önüne gelen Seokjin Hyung'un yüzü... beynim de çakan şimşekler her şeyin habercisiydi.
Gözlerimin şaşkınlıkla açılmasıyla yattığım yerden hızla doğruldum. Taehyung ve Yugyeom beni tutmaya çalışıyorlardı. İkisini de ittirip kurumuş dudaklarım arasından çıkmayan sesimle bağırdım:
"BANA ANLATMALIYDINIZ ZORLA HATIRLATMALIYDINIZ! H-her şe-şeyi tekrar yaşamam mı gerekiyordu?.." sonlara doğru sesim tamamen kesilmişti benimle beraber herkes sessizleşmişti. Odada dört kişi olmasına rağmen ölüm sessizliği çökmüştü. Şu an gözümde ben de dahil olmak üzere bu odada ki herkes suçluydu:
"Joon nerde?" Jin Hyung beni yatırıp yatağın kenarına oturdu:
"Yoğun bakımda ilgileniyorlar bu gece orada kalacak." Gözlerimden yaşlar benden istemsiz süzülüyordu. Yugyeom doldurduğu suyu bana içirirken ben çökmüş bir şekilde duvara bakıyordum. Yugyeom bardağı bırakınca Tae ile beraber sessiz sedasız odadan çıkmışlardı. Duvar bana ben duvara bakıyordum; geçmiş 10 seneyi düşünüyordum. Ben Yaşama sebebim olmadan onun adını bile hatırlamadan 10 sene geçirmiştim 10 KOCA SENE. O bensiz ne haldeydi? Kendini işine adarken ne haldeydi? 10 senedir beni içten içe bitiren her şey yerine oturmuştu. Kayıp yapboz parçaları yerine yerleşmişti. Anılarım, zihnim, güvenim... her şey yerli yerindeydi şu an. Ya o olmazsa bundan sonra? Göz yaşlarım tekrar firar etti. Durduramadım. Durdurmadım. Abim destek olmak istercesine ellerimi iki elinin arasına aldı:
"H-hyung ben o olmazsa ne yaparım? Ben daha 10 senenin telafisini yapamamışken giderse ne yaparım?" Yaklaşıp alnını alnıma yasladı:
"Ona bir şey olmasına izin vermeyeceğim Kook. Dediğin gibi telafi edilmesi gereken şeyler var." Hıçkırıklarım dinene kadar öylece durduk. Yine herkes gitmiş abimle ben baş başa kalmıştık. Yine ben onun kollarında ağlıyordum. Yine o içi parçalana parçalana bana teselli veriyordu. Seokjin Hyung olmasa hayat bana zindandı. Tutunabileceğim tek dal yanlış yapsa bile iyiliğim için yaptığını bildiğim tek kişi. Ne kadar orda öylece kaldık ne kadar süre sırtımı sıvazlayıp "bunun da üstesinden gelicez" dedi bilmiyorum ama o sürenin sonunda ayaklandı:
"Ben gidip sana bir ağrı kesici daha getiricem bir de yemekhaneye söyleyeyim yiyecek bir şeyler ayarlasınlar." Burnumu çekerek başımı sallamaktan başka bir şey yapamadım. Gitmesini istemiyordum ama çocukluk yapamazdım. Gülümseyerek odadan çıktı ancak onun hemen ardından odaya daha küçük bir beden girdi. Uzun zamandır göremediğim Yoongi Hyung. Güven verici gülümsemesiyle gelip yatağın yanında ki sandalyeye oturdu:
"Nasılsın Gguk?" Başımı işaret ederek:
"10 sene önce nasılsa aynı." Gözleri şaşkınlıkla açılıp bana baka kalmıştı:
"Hatırlıyor musun?" Başımı sakince sallayıp arkama yaslandım:
"Her şeyi mi emin değilim ama çoğu şeyi." Tavanla bakışırken aklımda tekrar yer edinen anılar birer birer tavanın beyaz yüzeyi üzerinde canlanıyordu:
"Nasıl hissediyorsun peki?" Bir şey hissediyor muydum ki?:
"Düz." Derin bir nefes alıp bakışlarını yere çevirdi. Ona bakmasam bile yaptığı her şeyi hissediyordum:
"Kook, Herkesin aldığı kararlar senin iyiliğin içindi. Joon'unkiler de. Joon'u- neyse bunları konuşmanın sırası şimdi değil." Kesinlikle şu an duymak istediğim şeyler bunlar değildi:
"O nasıl Hyung? Doğruyu söyle." Benim bakışlarım ona kayarken onun gözleri de beni bulmuştu. Tereddüt ettiğini gördüm o an. Ben de doktordum neler olabileceğini tahmin edebiliyordum. Dudaklarını ıslatarak kendine kazandırabileceği kadar zaman kazandırdı:
"İyi değil ama iyi olacak. Seni tekrar bırakmaz." Başımı salladım. İkna olmamıştım kendim görmem lazımdı:
"Seni ona götürelim mi?" Yoongi Hyung işte yine dayanamamıştı bize. En büyük destekçimiz. Yüzümde açan gülümsemeye engel olamamıştım. Kapının yanında ki tekerlekli sandalyeyi alıp yeni doğmuş bir bebekle ilgilenircesine sandalyeye oturmama yardım etmişti. Şimdi sevdiğim adamı kendim olarak tekrar görmem gerekiyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fear"|| NAMKOOK
FanfictionHayat iki ruha bağlıdır. İki ruh da birbirine hayat ile bağlı. Sonuç? İki beden İki Ruh İki farklı kader ve ortak olmuş tek bir hayat... Bu hikaye kafamdaki shipi var etmek için değil kafamda ki hikayeye en uygun karakterleri var etmek için yazılmay...