Sabah erken kalkıp kuaföre gitmiştim. Saçlarım şuan uzun değildi eski haline dönmüştü diyebiliriz hatta. Garip hissediyordum ve biliyordum Joon kestirdiğim için kızacaktı. Ancak kökü bende ve ne istersem onu yaparım değil mi?
Eve geri döndüğümde yapacak çok bir şeyim kalmamıştı. Sadece giyinmem ve bir kaç eşyayı yanıma almam gerekiyordu.
Sexy olmak istiyordum aynı zamanda spor. Kıyafet işini neden hiç düşünmedim ya!? Kahretsin mk. Dolabın bütün kapakları açık karşılarında ben; kıyafetler bana ben kıyafetlere bakıyordum. Bir yerden başlamam lazımdı. Aynısından dolapta 93729202029 tane olan kısa kollu dar (dar derken ciddili dar) siyah tişörtü alıp üzerime geçirdim. Tamam bu güzel bir başlangıç, şimdi~ üstü gözler önüne serdik götümüzü de açmayalım bu yaştan sonra kaltaklık mı yapıcam lütfen yani. Altıma bol gri yırtık pantolonumu geçirdim. Evet hafif ten gösteriyor ama gayet masum bir seçim. Üzerime bir şey almak zorundaydım götüm donmasın, üzerime dolapta ki paraşüt kumaş kolej ceketlerinden birini alıp aynanın karşısına geçtim. Saçlarımı elimle geriye tarayıp bir iki poz verdim. Bence Okay ya çok sexy olmadım ama gömlek falan giyemezdim aktivitelere uymazdı.
Çantama dün yaptığım bir kaç atıştırmalığı da koyup dışarı çıktım. Bugün aşırı güzel geçecek o kadar içime doğdu ki. Kendi kendime gülerken binadan çıkıp arabama ilerledim.Varmak üzereyken Joon'a konumu atıp geri yola odaklandım. Joonla tanışmadan hemen önce bulduğum bir bungalov otel gibi bir yer vardı günlük kiralanıyor ormanın içinde ve çevrede başka hiç bir şey yok şehir merkezine de çok uzak değildi. Bizim için biçilmiş kaftan diyebilir miyiz? İlk sikiş için güzel mekan bulmuşun kook.. ee tabi yarrrrr-dımcı ne sandın? Üçgen şeklinde mimarı edilmiş geniş camlı evin önüne arabayı park edip aşağı indim. Ev sahibinin bana gönderdiği numarayı tuşlayıp aşk yaşadığım yapının içine girdim.
İçeri girer girmez sizi bir L koltuk ve dev ekran televizyon karşılıyordu. Hemen yan tarafında Amerikan tezgah bir mutfak ve küçük koridordan ilerledikten sonra arka taraftaki ormanı gören DEVASA camlı yatak odası... Odada küçük bir dolap ve büyük bir yatak vardı. Sizin işinize yarayacak kısım.. sen artık kaşınıyorsun ama?!
Eşyalarımı yatak odasında ki tekli koltuğa bırakıp ceketimi çıkarttım. Hazırladıklarımı mutfağa götürüp ahşaptan yapılma tabaklara yerleştirdim. Bugün planıma göre o kadar güzeldi ki hava. Bahçede tatlış tatlış yemeğimizi yiyip sonrasında da birbirimizi yiyebilirdik! Ben söyleyince suç ama?
Sen kes.
Kendi hazırladıklarımı yerleştirdikten sonra ben gelmeden dolaba yerleştirilmiş peynirlerden bir tabak yaptım. Geriye kalan sebzelerden de küçük bir salata yaptıktan sonra bence hazırdık. Ben yemekleri büyük tepsiye yerleştirirken kapı çalmıştı. "Geliyorum!" Amanıııın sevgilim geldi! Hemen elimdekileri bırakıp koşar adım kapıyı açtım. Ben Joon'un üstüne atlarken Joon da gülüyordu. Kolları her zaman ki yerini buldu:
"Hoşbuldum sevgilim." Sesine kurban herif! Dudaklarına bir kaç(?) öpücük bıraktıktan sonra sevgilimi içeri aldım:
"Ben de tam bitirmiştim bana yardım eder misin şunları bahçeye götürelim." Joon bir bana bir yaptıklarıma bakıp tabakları eline aldı:
"Bunları sen mi yaptın?" hızlıca başımı sallayıp ben de tepsiyi aldım:
"Evet! Güzel gözüküyor dimi?" Joon gülüp başını olumlu anlamda salladı. Biz bahçeye çıkarken de cevapladı:
"Çok güzel gözüküyor da sen yemek yapamazsın ki Kook?" Kaşlarım çatılırken tepsiyi yere koyup kolumun altında ki örtüyü çimlere serdim:
"Nerden çıkardın be?!" Tamam doğruydu yemek yapmayı bilmiyordum ama Seokjin Hyung'un restauranta bir kaç kere eğitim almıştım. Bence çok geliştirmiştim kendimi.
İkimizde yemekleri yerleştirdikten sonra içerden portakal suyunu getirdim Joon da oturmuş beni bekliyordu. Meyve suyunu ve bardakları bırakıp Joon'un yan tarafına oturdum:
"Nasıl ama mekanımız?" Aşırı keyifliydim ve yüzümden gülümseme eksik olmuyordu. Joon da bana aynı şekilde döndüğünde dona kalmıştı. Sadece aval aval yüzüme bakıyordu. Herifin kodu bozuldu aq. Elimi yüzünün önünde sallıyordum ama yok herif de tık yok. En son "JOON!" Diye bağırmamla yerinde sıçramıştı. Anında elleri yanaklarımı bulurken kafamı sağa sola çeviriyordu:
"Bu saç ne Guggie!??" Göz devirip ellerini ittirdim:
"Olmamış mı? Bence daha sexy oldu." Gözleri en küçük detayına kadar yüzümde geziniyor gerçekten yakışıp yakışmadığını tartıyordu. Aha beğenmedi Kook... Beğendi beğendi de ibnelik yapmazsa içinde kalır:
"Yakışmış hayatım da uzun saç da ayrı güzeldi şimdi... hakkını yemeyelim." Kale almama kararı almıştım çünkü kale alırsam boğazına yapışabilirdim. Ki senin amacın onun senin boğazın-KES! LAN HEYECAN YAPTIRTMA ŞİMDİ.
Elime çubuklarımı alıp atıştırmalıklara uzandım aldığım bir parça çileği Joon'un ağzına tıktıktan sonra kendim de bir tane ağzıma attım. Joon ellerini yere dayamış ağaçların arasından gözüken gökyüzünü izliyordu. Arkadan gelen kuş sesleri.... Çok hafif esen rüzgar.. ve orman kokusu; burası tam Joon gibi hissettiriyordu. Acaba o nasıl hissediyordu? Sürekli merak ettiğim şeylerin başında geliyordu onun neler düşündüğü. Bazen çok açık net anlayabilsem de çoğu zaman ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlamak benim için çok zordu.
Benim onu izlediğimi hissedip bana çevirmişti başını:
"Ne o çok mu güzel manzaran?" Sonda ki gülüşüne kalbimi bırakırdım. Bıraktım da orası ayrı mesele. Onaylamak için başımı salladım. Konuşmak istemiyordum konuşursam bu huzur yok olacak gibiydi. Benim bıraktığım çubukları alıp çiçek şeklinde kestiğim havuçlardan birini bana uzattı:
"Havuç yiyen tavşan!" Ben gülüp uzattığı havucu yerken o da kendini besliyordu. Çok saçma bok gibi bir aşk kokusu var havada aldınız mı o kokuyu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fear"|| NAMKOOK
FanfictionHayat iki ruha bağlıdır. İki ruh da birbirine hayat ile bağlı. Sonuç? İki beden İki Ruh İki farklı kader ve ortak olmuş tek bir hayat... Bu hikaye kafamdaki shipi var etmek için değil kafamda ki hikayeye en uygun karakterleri var etmek için yazılmay...