8

58 5 4
                                    


Son 2 günüm çok güzel geçiyordu. Namjoon hariç kimseyle muhattap olmamıştım her fırsatta kaçıp odama geliyor Beraber vakit geçiriyorduk artık iş çıkışına son yarım saat kalmıştı direkt çıkıp Joon sabırsızlıkla beklediği sergiye gidecektik. Bugün günlerden Cuma olması da Pazar günü Joonla beraber arkadaşlarımın yanına gireceğim anlamına geliyordu. Bu durum beni geriyordu çünkü Seokjin bile daha hiç bir şey bilmezken herkesle aynı anda yüzleşecektim bir şekilde yani.. Zaten kesin bir şey yokken bilmemesi gerekirdi. Değil mi?
Elime başımı yaslamış kalemle kağıdı karalarken içeri giren Namjoon'u asla duymamıştım. Dalgınlığımdan yararlanıp sessizce yaklaşmış ve bir anda yandan sarılmıştı. Korktuğum için yerimde sıçrayıp elinden kurtulmaya çalışıyordum:
"Hyung bırak patlatıcam kafanı şimdi öyle gelinir mi ayı!?" Başımın üzerine fark etmeyeceğim kadar hafif bir öpücük kondurup geri çekilmişti:
"Tamam be bir şey yapmadım. Sen neye daldın bu kadar bakayım?" Elini masanın üzerinden alıp eliyle oynuyordum ki biraz daha sakinleşebileyim:
"Hiç,, öyle genel her şeyi düşünüyordum aslında." Beni onaylar mırıltılar çıkarması bir yana dursun pür dikkat ellerimizi izliyordu. Fark etmem ile bir cesaret onun da benim de hoşumuza gidecek bir şey yapıp ellerimizi kenetledim:
"Çok uyumlu bence" gülümseyip ellerimizi havaya kaldırdı: "Bence de çok uyumlular." Şimdi ikimizde sırıtıyorduk...

Hastaneden çoktan çıkmış benim arabamla sergiye geçiyorduk. Heyecanlıydım çünkü ilk defa beraber bir şey yapacaktık. Sadece o ve ben.. hastaneden uzak... ilgi alanlarını keşfetme şansım olacaktı yani büyük bir adımdı her şey için.

Alana giriş yapmış tek tek eserleri geziyorduk, her şey çok güzel ilerliyordu ta ki ilerde tanıdık bir kadın sesi duyana kadar... Bayan Hwang.. Gerizekalı kafam beni davet ettiği sergi bu olmalıydı. İçimden küfürler savururken ne yapacağımı düşünüyordum Namjoon benden biraz uzakta eserleri inceliyordu. İlk aklıma gelen şeyi yapıp kendimi dışarı attım. Koşar adım  arabaya giderken az kalsın yere çakılıyordum. Kendimi hemen toparlayıp arabaya bindim ve Joon'a mesaj yazdım:

-Hyung acil arabaya gelmen lazım ACİL!

Mesajı gönderir göndermez yüzümü kapıya döndüm hemen gelsin istiyordum. Ya Bayan Hwang boş gördü diye üstüne atlarsa? Yavşarsa? Yunan tanrısı gibi çocuk neden olmasın? ALLAHIM KAFAYI YİCEM. ÇABUK GEL KİM NAMJOON!!
yarım saat geçmişti ve hala ortada yoktu tam ona bakmak için arabadan inecektim ki paşamız gelmeye karar vermiş olacaklar ki buraya doğru yürüyordu. Salak. O stresle yolcu koltuğuna oturmam cabası olsun gelip şöför koltuğuna yerleşti:
"Mesaj yazıyorum nerdesin sen Hyung?!" Sesim biraz sert çıkmış olacak ki anında kaşları çatılmıştı:
"Asıl sen nereye kayboldun? Hastaneden bir Doktoru gördüm ayak üstü sohbet ettik. Beni asıl eken sensin kook." O da benim gibi sinirlenmeye başlamıştı ama hiç bir şey bilmiyordu. Direkt saldırıya geçmişti:
"O kadın yüzünden buraya geldim ben bilmediğin çok şey var. Senden önce o davet etti beni buraya sevgilimle işim var deyip red ettim. Kadın şimdi ikimizi orda beraber görse ne olacaktı? Diyebilecek miydik bir şey? Daha kendi çevremize ağzımızı açamazken?" Bir an afallamıştı. Benim onunla görünmemden korktuğumu düşünmüştü. Evet korkmuştum ama görünmekten değil Bayan Hwangın bizi görmesinden. İçimde ki hayal kırıklığı gözlerime yansımış olacak ki bir şey demeden arabayı çalıştırdı. Ve yol boyunca konuşmadık...
Biraz sakinleşmek için gözlerimi kapatmıştım ancak araba durunca açmak zorunda kaldım. Joon arabayı yol kenarında bir yere çekmiş ve arabadan inmişti. Şimdi ne yapıyordu? Benim tarafıma gelip kapıyı açmıştı göz devirerek arabadan indim. İner inmez kolları yine yerini almıştı. Derin bir nefes vererek ben de kollarımı ona doladım. Bu sessiz bir özür dileyişti. Bunu ikimiz de biliyorduk. Joon hakkında en çok bunu seviyordum ya zaten; birbirimizi daha çok tanımasak da her şeyi anlıyorduk. Kelimelere gerek kalmıyordu...
Ama bu sefer dudaklarından dökülen kelimelere ihtiyacım(ız) vardı:
"Seni seviyorum Kook... bunu anlamam için çok düşünmeme gerek yok. Seni 10 saniye fazladan görebilmek için işten kaçıyorum. Sevdiğin her şeyi öğrenmeye çalışıyorum. Çalışırken yaptığın bütün mimikleri ezberlemek istiyorum. Bunlar basit şeyler değil." Benden biraz uzaklaştı yüzlerimizi yaklaştırıp her zaman yaptığı gibi alınlarımızı birbirine yasladı:
"Bana inan inanma fark etmez sadece tanıştığımızdan beri bende senden bir şeyler olduğunu bil ve unutma.." evet sözlerine inanasım gelmiyordu. Benim dilime tercüman olmuştu. Aynı şeyleri düşündüğümüzü düşünmezdim. Ne diyeceğimi bilemeyerek açtım dudaklarımı onlar bilirdi işlerini:
"Ben de seni seviyorum Joon ve kaybetmek istemiyorum. O yüzden yavaştan almak istemiştim. Ama lüzumu yok..." dudakları hafiften yukarı kalkmıştı. Rahatlamış gözüküyordu. Benim gibi... alınlarımızı ayırdı tam benden uzaklaşacaktı ki ceketinden tutup hızla kendime çektim. Artık yeter! Onun hakkında ki her şeyi istiyordum ve dudakları ilk sıradaydı. O da bu anı bekliyormuş gibi sırtımı arabaya yaslayıp bildiğiniz üzerime SALDIRDI. Eli başımı yanında arabaya yaslanırken diğer eli de yanağıma çıkmıştı. Gittikçe içimden bir şeyler kopup dudaklarımız üzerinden Joon'a geçiyordu. Geri atılmaz bir adım atmıştık pişman olacaksak bile beraber olsundu artık bu kadar kısa sürede olması iyi oldu 1 haftada onun için yanmıştım. Daha uzun sürse ne olurdu düşünmek istemiyorum..
En son nefessiz kalıp dudaklarımı ayırmak zorunda kalmıştık ama ben doyamamıştım. Onun elleri yavaş yavaş belime inerken ben ellerimi yüzüne çıkarttım önce dudağına ardından ulaşabildiğim her noktasına küçük öpücükler bıraktım. Ben bunları yaparken Joon da gülüyordu:
"Biliyorum doyamıyorsun bana." Keyfimiz yerindeydi gülüp karnını cimcikledim:
"Sevdiğim kadar döverim de haberin olsun."  Yanaklarımı sıkıp o da benim yaptığım gibi burnumun ucunu öptü:
"Kocamdır döver de sever de diyebilirim yani?" Dalga geçiyorum sanıyordu ama ciddi döverdim. Çirkin suratımı şimdi göstermiyim yazık çocuğa. Göz devirmekle yetindim...

fear"|| NAMKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin