Zifiri karanlıktaydım.
Ağır suların altındaydım.
Aldığım her nefeste boğuluyordum.
Su, beni içine çekerken karanlık bedenime kefen gibi örtülüyordu.
Bir kuyruğum vardı, fakat denizin dibine zincirlenmiş, yüzeye çıkamıyordum.
Çığlık atmaya çalışıyordum, ama bu sadece ciğerlerime daha çok su dolmasına sebep oluyordu.
Boğazımdan aşağı kayan sular çığlıklarımı yutarken arka planda ritmik vuruş sesleri yükseldi. Gökyüzünün olması gereken yöne doğru kulaç atıp gerçekliğe uzandım. Ancak tek yaptığım daha çok dibe batmak oluyordu.
Boğuluyordum.
"Eftalya!" Duyduğum bir kadın sesi olabilir. Bir erkek sesi de olabilir. Ölümün sinesine çekilirken duyduğum Tanrı'nın sesi bile olabilir.
Taaaak!
Havayı yutarcasına çekerek uyandığımda kan ter içindeydim. Kabusun gerçekliği, yaşadığım terör hücrelerimi kabuk gibi sararken adımı duydum. "Effy!"
Çenemi havya kaldırıp kaşlarımı çatarak etrafı dinledim. Ses alt kattan gelmiş olamazdı.
Taak!
Sağ tarafımdan gelen sesle yerimden sıçradım. Ardından başka bir çakıl taşı pencereme vurdu. Camın kırılmaması şaşırtıcıydı. Ayaklanıp uyuya kaldığım bornozu iyice üzerime sarıp pencerenin önüne geçtim.
"Jüpiter?" Daha çok kendi kendime konulmuştum. Çiçek yiyen sıra arkadaşım sürgüyü kaldırırken konuştuğumdan muhtemelen beni duymamıştı. Derin nefeslerle kalbimin ritmini yavaşlattığımdan ve sesimin titremeyeceğinden emin olduğum zaman camı açtım.
"Nihayet!" Jüpiter homurdandı. "Uykunda başka alemlere sık sık geziye çıkar mısın? Ya da boşver. Cevap verme. Okula gelmedin zaten. Seni yeterince bekledim. Sarkıt saçlarını, deniz kızı."
"Masalları karıştırıyorsun." Ateş ve çetesiyle olanlardan sonra hafta boyunca okulu astığım için endişelenmesine sevinmeli miydim bilmiyordum. Asıl önemli olana odaklanmaya çalıştım. "Evimi nereden biliyorsun?"
Kayıtsızlıkla omuz silkti. "Rüzgar Gülü'nde tüm aileler birbirini tanır. Kasabada tek bir Yaman ailesi var." Duraksayıp kaşlarını çattı. "İtiraf etmeliyim ki, Temel Reis senin Kaya Yaman'ın kızı olduğunu duyunca baya şaşırdı doğrusu."
"Temel Reis'i tanıyor musun?" diye sordum şaşkınlıkla, fakat hemen ardından onun gibi birinin tıpkı kendisi gibi filozofik, enteresan bilgilerle dolu yaşlı denizciyi tanımama ihtimalinin neredeyse sıfır olduğunu akıl edip, "Boşversene," diye sorumu iptal ettim. Bakışlarımı tuhaf bir ifadeyle yüzüme bakan oğlandan ayırıp gökyüzüne kaldırdım. Sanki havanın üzerine birkaç ton koyu yarı saydam bir perde örtülmüştü. "Saat kaç?"
"Altı."
"Sabahın köründe bahçemde ne işin var?"
"Sana göstermek istediğim bir şey var."
"Saat altıda mı?"
"Boşuna uğraşma, deniz kızı. Seni aşağı indirmek için serenat yapmayacağım."
Arkamı dönüp restorasyon yüzü görmemiş sefil haldeki odama, yırtık duvar kağıtlarına ve boş akvaryuma baktım. İçinin aniden suyla dolduğunu, odanın duvarlarının daraldığını ve beni boğduğu hayali aklımı esir aldı. Zihnimin de o akvaryum gibi yosun tutmasını istemiyorsam buradan hemen çıkmam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORSELEN KALP
Teen FictionKimsenin bilmediği bir sırrım var. Sesli söylemeye cesaret edemediğim, ağzımı her açtığımda kelimelerle boğuluyormuş gibi hissettiğim... Omzumda taşıyamayacak kadar ağır, fakat gerçekle yüzleşemeyeceğim kadar da hafif. Kendimden bile sakındığım bir...