Geçen gece olanlardan sonra bir daha örgüte döneceğimi düşünmemiştim. Fakat babamı bizi tehlikeye atacak kadar gözünü kör eden kariyer sevdasından kurtarmam gerekiyordu. Bir hafta önce limanda yaşananlardan sonra Hazar'ın veya babasının hiç kimseye faydası olmayacağının farkındaydım. Bir şekilde onları babamdan - ve kendimden - uzaklaştırmalıydım. Zira dünkü garip davranışlarının kimseye faydası yoktu.
Fakat yine de içimdeki saf liseli kız bunu Ateş'in yardımı olmadan yapmayı ummuştu.
O kız oldukça saftı.
Saf, yanımda dizilmiş üç kız üniversite hazırlık öğrencisi için düşündüğüm kelimeydi. Ateş Korhan'ı dinlerken gözlerinde başlarına geleceklerden habersiz heyecanlı pırıltılar vardı.
Derin bir iç çekip kendimi hayatımın dönüştüğü bu girift'e rağmen sakin kalmaya zorladım ve dikkatimi köşede içindeki nevresimlerle davetkâr şekilde bekleyen küvete verdim. Babam Hazar ve babasıyla bir tek atmak gece eve o kadar geç dönmüştük ki, gün ağarmak üzere olduğundan gözüme doğru düzgün uyku girmemişti.
Ateş onu dinlemediğimi fark etmiş olmalı ki diğer örgüt üyeleriyle beraber bizi karşısına alıp konuşurken sesini yükseltti. "Burada olmanız tehlikeli oyunlara dahil olmakla ilgili bir sıkıntınız olmadığını gösterir."
Kollarımı birbirine bağlayıp Kasırga'nın bir ruhun harabelerini andıran iç dekorasyonunda göz gezdirirken alaylı bir homurtu çıkardım.
Ateş burnumun dibine girdi. Ood ve baharat kokusu anında burnumu doldurdu. "Tehlikeli tiplerin kavalyen olması hoşuna gidiyor da tehlikeli oyunlar mı gözünü korkutuyor?"
Birbirimizi önceden tanıdığımızı fark eden diğer üç çırağın ağzı açık kaldı. Hepsi dikkatle Ateş'i dinlemekteydi ve aniden bana laf atmasına şaşırmışlardı.
Kollarımı bağladım ve bir adım bile geriye gitmeden kafa tuttum. "Konu hakkında nasıl hissettiğimi bildiğini sanıyorum."
Göz ucuyla Ateş'in arkasında Pera'nın rahatsızlıkla kıpırdandığını fark ettim. Çok geçmeden Ateş'in koluna değerek arkasından sıyrılıp yanına geçti. "Oyuncağını da mı getirdin?" diye sorarken bana küçümseyici bir bakış atıyordu.
Gözlerini benimkilerden hiç koparmazken Ateş'in dudağının kenarında bir kas seğirdi.
"Ben kimsenin oyuncağı falan değilim!" diye çıkıştım.
Pera bir kahkaha patlattı. "Nişanlısı olmadığın da kesin."
Gözlerim kısıldı. Şimdi anlaşıldı. Pera Ateş'in nişanlısıydı. Onları beraber üçüncü görüşümdü ama üçünde de böyle bir çıkarım yapamamıştım. İkilinin arasında pek elektrik yok gibiydi. Zenginlerin ailelerin birbirleriyle yaptığı o planlı anlaşmalardan biri olmalıydı. Kaldı ki Pera'nın sözleriyle Ateş'in yüzüne gölgeler düşmüş, ifadesi kederli bir hal almıştı.
Karan sarı saçlarını eliyle geriye yatırıp araya girmek ister gibi kolunu uzattı. "Onun burada olmasını hiçbirimiz istemedik."
Adeta burnumdan soluyordum. "Ben de burada olmaya bayılmıyorum tamam mı!?"
"Madem bayılmıyorsun, o halde neden ikilemiyorsun?" Pera çirkefleşti.
"Demek o ki," diye devam ettirdi Karan. "Bütün bu olanlar bir kazaydı. Ama başka çaremiz de yok. Gitmesine izin veremeyiz, Pera. Herkese öter."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORSELEN KALP
Novela JuvenilKimsenin bilmediği bir sırrım var. Sesli söylemeye cesaret edemediğim, ağzımı her açtığımda kelimelerle boğuluyormuş gibi hissettiğim... Omzumda taşıyamayacak kadar ağır, fakat gerçekle yüzleşemeyeceğim kadar da hafif. Kendimden bile sakındığım bir...