Kasabanın daha önce keşfetmediğim sokaklarında eve giden yolu uzatırken bir akvaryumcunun önünde duraksadım. Ellerimi alnımın önüne kasket şekline getirip ışığı blokladım ve cama dayanıp içeriyi görmeye çalıştım.
Sıra sıra dizilmiş akvaryumların içinde ... türlü balık vardı. Kimisi birbirine sokuluyor, kimisi ağız savaşına giriyor, kimisi mercan köprülerinin altında, anlamsız görünen açılıp kapanır hazine sandıklarının etrafında dolaşıyordu.
Bakışlarım dükkanı ilgisizce taradıktan sonra eksi görünümlü bir akvaryumun üzerinde takılı kaldı. İçerisinde balerin balığı avare avare süzülüyordu. Pembe pullu gövdesi bir deniz kızını, avuç içi büyüklüğündeki bayrak gibi dalgalanan kuyruğuysa bir balerinin eteğini anımsattı. Fakat onu en çok öne çıkaran koca akvaryumda yalnız olmasıydı.
Farkında olmadan kendimi dükkan kapısının kulbuna uzanırken buldum.
Adımlarımı balerin balığının olduğu tanka doğru sıraladım.
"Satın almayı düşünüyor musun?" diye sordu akvaryumcu.
Tereddüt ettim. Daha kendime bile bakamazken başka bir canlıya nasıl bakacaktım.
"Onu sana ücretsiz verebilirim."
Tek kaşımı kaldırdım. Oysa ki paha biçilemez görülüyordu.
"Tek başına bir tankı paylaşıyor," diye açıklama getirdi akvaryumcu. "Onun yerine bir dünya Japon balığı satabilirim."
Canlı bir varlık üzerinden böylesine materyalist konuşması kanımı kaynattı. Kızgın bir sesle, "Alıyorum," derken adamın yüzüne hiç bakmadım.
Neyse ki evde kimse yoktu. Babam cumartesi günleri bile çalışıyordu. Bazen işkolik bir oğlak burcu olması sinirlerime dokunuyordu. Aslında çoğu zaman.
Odamdaki yosunlarla kaplanmış eski akvaryumu temizlemek için hazırlıklara başladım. Koca gözlü balerin balığını plastik torbasıyla masamın üzerine dikkatle yerleştirip ellerime ardiyede bulduğum lastik eldivenleri geçirdim. Gözlerimi kısarak akvaryumdaki potansiyeli görmeye çalıştım. İşim bittiğinde harika olacaktı.
İlk olarak, yosunların derinlere işlemiş izlerini temizlemek için sıcak suyla dolu bir kovayı yanıma aldım. Hafifçe akvaryumu sallayarak birikmiş pislikleri kaldırdım ve başka bir kovanın içine döktüm. Her damlası, geçmişin tortularını beraberinde sürükleyerek temiz bir sayfa açmama yardımcı oldu.
Sonra, uzun saplı bir fırçayı aldım ve titizlikle akvaryumun camlarını ovalamaya başladım. Yavaşça, yosun kümeleriyle kaplı camların ardındaki dünyayı açığa çıkardım. Her fırça darbesiyle güneşin içeri umut ışığı göndermesine olanak sağlıyordum.
Akvaryumun zemini, unutulmuş bir bahçe gibi görünüyordu. Küçük parçalanmış bitkiler, doğanın yavaşça geri almasına izin vermişti. Elinde minik bir kazma ile bahçeleri düzenleyen bir bahçıvan gibi hareket ederek, toprağı temizledim ve yeni bir başlangıç için hazırladım.
Artık sıra, akvaryumu hayata döndürecek suyla doldurmaktaydı. Masumiyeti, zarafeti ve yalnızlığı temsil eden toz pembe balığı adeta ellerim titreyerek akvaryumun içine bıraktım. Yüzümü akvaryumun camıyla aynı seviyeye getirip onu izledim. İncecik, satenimsi yüzgeçleriyle suya doğru süzüldü ve akvaryumun içinde ahenkli bir dans başlattı. Sonra durup beni izledi. Siyah incimsi gözlerindeki minnettar parıltıları hayal etmiş de olabilirdim. Ancak halinden memnun olduğuna emindim. Sanki ona özgü bir dünya yaratmıştım. Yüzgeçleriyle suyu kıpır kıpır dalgalandırarak, içindeki sevinci benimle paylaştıkça gözlerim akvaryumu izleyerek dolup taşan mutlulukla yaşlandı.
Eski ve yıpranmış akvaryum, şimdi yeniden hayata dönmüştü. Temizlenmiş camlarında, balerin balığın yüzgeçleriyle oluşturduğu şık izler dans ediyordu. O an bir kişiye korku salan suyun bir başkasına umut olabildiğini de fark ettim.
Belki bu kasırganın pençesinde bir o yana bir bu yana sürüklenmeyi bıraktığımda ben de o umut ışığını görebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORSELEN KALP
Teen FictionKimsenin bilmediği bir sırrım var. Sesli söylemeye cesaret edemediğim, ağzımı her açtığımda kelimelerle boğuluyormuş gibi hissettiğim... Omzumda taşıyamayacak kadar ağır, fakat gerçekle yüzleşemeyeceğim kadar da hafif. Kendimden bile sakındığım bir...