aug/1964
ne ara iki sene oldu? daha dün gibi hatırlıyorum o arabanın arkasından bana bakmanı, gözden kaybolmanı. yeşil kaplamalı arabada diğerleriyle birlikte giderken gerinizde bütün kasabayı bırakmıştınız. aralarında ben de vardım. sevgililerini, kocalarını, kardeşlerini, oğullarını kaybettiler o gün. matem günü ilan etmiştik içimizde o günü. yüzlerimizde cenaze merasimi vardı, gözlerimiz yas tutuyordu. sevdiklerimizle birlikte bir parçamızı da göndermiştik. kalabalıklar arasında çoğunlukla kadınlar vardı; anneler, eşler ve daha bir sürü kızlar. sayılı erkeklerden biriydim onların arasında. sadece senin için oradaydım, başka kimse umrumda değildi. o gün bana seni vereceklerini söyleselerdi, bütün kasabayı o arabaya tıkarak feda etmeye razı olurdum. o günü hatırlıyorsun değil mi? ben hiç unutmadım. o insanların arasında beni hatırlıyorsun musun? sana koşmamak için kendimi toprağa çivilemiştim sanki. içimde çığlıklar kopuyordu. göz göre göre seni kaybediyordum ve elimden gelen hiçbir şey yoktu.
çığlıklarımı duydun mu hiç?
o günden sonra yeşilin o tonundan nefret etmiştim. nasıl yeniden aynı bakabilirdim ki? ne zaman görsem aklıma seni getirirdi. seni benden çalışını. seni benden koparmıştı o araba. benden çok uzaklara götürmüştü. sıcak yaz gününde, tekerlekleri tozu dumana katarak seni görmemi engellemişti. kahverengi sarı tozlar arasından yüzünü ayırt edebilmek için parmak uçlarıma kalkıyordum. fakat bir işe yaramamıştı. son bir kez daha görmek için nelerimi vermezdim ki.
iki sene minho. iki koca sene. eskiden iki sene gözümde o kadar da büyük bir süre değildi. seninle çok daha uzun yıllar geçirdik. ama düşününce seninle geçirdiğimiz onca sene iki saniyeden farksız geliyor şimdi. sen gideli yedi yüz otuz gün oldu. hayatımın en uzun yedi yüz otuz günü. sensiz burası sekiz mevsim daha gördü. ağaçların defalarca kez yapraklanıp çiçek açtığını gördüm. meyvelerini topladım. senin için ayırdığım meyveler çürüdü. aynı topladığım çiçekler gibi. yolları kar kapladı, yapraklar sarardı ve ağacı terkettiler. tıpkı senin gibi.
bazı ağaçlar yandı. son gördükleri mevsim soğuk kış oldu. ilkbahara çıkamadılar. onlara bakarken bazen kendimi görüyordum. senden sonra yapraklarını dökmüş ve cılız dallarıyla çıplak kalarak bir daha hiç yapraklanmayan bir ağaçtan farksızdım.
eskiden dört mevsim varken ne ara iki mevsime düştüler? ilkbahar ve yazın adını ne zaman sonbahar ve kış olarak değiştirdiler?