jan/1965
yeniyıla girdik minho. eskiden yeniyıla birlikte girerdik. önce ailelerimizle sonraysa ikimiz yalnızken. herkesten uzak, gözlerden ırak. sadece ikimiz. beni öpmeden önce kulağıma fısıldardın. ben gıdıklanınca sen de gülümserdin. beni öpünce gülüşünden öpmüş gibi hissederdim.
bazı geceler beni evden kaçırırdın. bazen geceleri odamın penceresini izliyorum. senin geleceğini hayal ediyorum. seninle kaçtığımız geceler özgür olduğumu hissederdim. özgürlüğe kaçıyordum seninle. bir keresinde yine pencereme tırmanmıştın. fakat önceden haber vermemiştin. normalde haber ederdin. dükkanın önünden geçerken usulca kapı pervazına yaslanarak beni izlerdin. bana çok güzel bakıyordun. ufacık dükkanda elim ayağıma dolaşırdı. "bu gece pencereni kapatma" derdin bana. tam da uykuya dalmadan önce penceremi tıklatmıştın. ben daha ayılamadan elimden tuttuğun gibi çitlerden atlayıp gözden kaybolmuştuk. beni tiyatroya götürmüştün o gece. hep bir tiyatroya gitmenin hayalini kurduğumu biliyordun. fakat ailem çok katıydı. asla izin vermezlerdi gitmeme. ama seninle imkansız olan bir şey yoktu.
karanlık salonda en arkaya oturmuştuk gizlice. romeo ve juliet izlemiştik. izlediğim en güzel şeylerden biriydi, büyülenmiştim. senin içinse klişeydi bunlar. romeo'nun aptal olduğunu söylemiştin. onun yerinde sen olsan, beni aynı odamdan kaçırdığın gibi çok uzaklara kaçıracağını söyledin. neden yapmadın minho? seni geri tutan neydi? istediğimiz herhangi bir yere gidebilirdik, çalışabilirdik. birlikte olabilirdik. o geceyi asla unutmadım. hâlâ daha kasabada tiyatro geceleri oluyor. hiçbirine gidemiyorum. keşke burada olsan, yine beni kaçırsan. sen gittiğinden beri penceremi hiç kilitlemedim.
ben sahneyi izlerken sen beni izliyordun. kaç defa beni değil sahneyi izle diye dürtmüştüm seni. ama hiç oralı olmamıştın. parmaklarını benimkilere dolayıp boynuma öpücükler konduruyordun. bir yandan gülmemek için kendimi tutmaya çalışırken diğer yandan seni itekleyip kendimden uzaklaştırmaya çalışıyordum. orada yakalanmanın ucundan dönmüştük minho. asla rahat duramıyordun.
hoş, bana dokunmana bayılıyordum. dokunuşlarını hep istiyordum ama bunu asla belli etmiyordum. seni hep arzuluyordum, benimle oyna, saçlarımla oyna istiyordum. beni gıcık etmeni bile seviyordum. sanırım benim seni okuduğum kadar sen de beni okuyordun. istediğimi vermemen beni deli etse bile daha çok istememe sebep oluyordu. dükkanda plakları düzenlerken bir birine değen kollarımız içimi hep kıpır kıpır ediyordu. beni kilisenin arkasında öptüğün günü hatırlıyor musun? ben hiç unutmadım. beni ilk orada öpmüştün. bir pazar günü ikimiz de kiliseden çıkarken. papaz bizi görseydi cenazemiz o kiliseden çıkardı. fakat umrunda bile olmamıştı. hep başına buyruk biriydin. kendi bildiğini yapmaktan asla vazgeçmedin. keşke bir kereliğine de olsa kendi bildiğini yapmasaydın, bizimle hiçbir ilgisi olmayan o savaşa gitmek yerine benimle kalsaydın.
yeniyıla girdik minho.