[ Bölüm 10 / Hepsi Senin Suçun! ]

119 11 25
                                    

Başım ağrıyordu. Beni o masada, öylece bırakıp gittiği dakikadan beri başıma türlü ağrılar giriyordu. Ona olan sevgim gitgide büyüyordu fakat o beni öylece bırakmayı tercih etmişti. "Gitmek istiyorum Yoongi hyung." demişti ve adımlarını uzaklaştırmıştı. Bana mesaj atmamasına, aramamasına alışmak istemiyordum. Evet, her zaman iletişim halinde olamazdık ama en azından bir hâlimi sormasını istiyordum. Çünkü o böyle biriydi, bencildi. Etrafındakilere karşı değil, kendi için bencildi. Her zaman etrafındakileri düşünürdü, kendi kalbinin atmasına izin vermezdi. Beyni ne düşünüyor, kalbi ne yapmasını söylüyor umursamazdı. Sırf bu sebeplerden ötürü bana yazmasını istiyordum. "Nasılsın Jungkook?" demesini istiyordum. Bana "Jungkook bensiz ne yaptın?" demeliydi ki bende ona "Delirdim." diyebilmeliydim. "Sensiz hayatım bir halta benzemiyor." diyebilmeliydim. 

Neredeyse üç gündür doğru dürüst yemek yemiyor, o bunu yapmamdan nefret etse de alkol alıp duruyordum. Jimin ve Hoseok hyung da çok rahatsızdı bu durumdan. Birçok kez denemişlerdi elimden sigarayı, alkolü almayı. Fakat kafamı dağıtmalıydım. Belki onun sesini bir kez duysam zaten dağılırdı kafam fakat duyamıyordum işte. Mahrum bırakıyordu beni güzel, kadife sesinden. Güzel kahkahalarından, dikdörtgene benzeyen gülümsemesinden, yüzünün farklı yerlerinde bulunan benlerinden. Hepsinden mahrum kalmıştım şu üç günde. Pek benlik hareketler değildi bunlar. Genelde çok çabuk unuturdum fakat konu Kim Taehyung olursa akan sular dururdu. O sıradan bir insan değildi. Büyüsüne çok çabuk kapılırdınız ve ben bu büyüye çözülemeyecek kadar bağlanmıştım. Son zamanlardaki duygularım bir kördüğüm gibiydi, her ne kadar çözmeye çalışsam da, çözmeye çalıştıkça daha da düğümleniyordu

Aynı zamanda uykusuzdum. Mosmordu gözlerim. Belki bir mesaj atar gece yarısı diye diye yemiştim kendimi, uyuyamamıştım. Olur da bir mesaj atar fakat ben geç görürüm diye uyuyamamıştım geceleri. Fakat lanet telefonumun ekranı bir kez bile parlamamıştı. Bende yazamıyordum ona, korkuyordum. Beni terslemesinden, belki de benimle bir daha hiç görüşmek istememesinden korkuyordum. Belki bir delilik yapıp yazardım ona? Sağlıklı düşünemiyordum uykusuzluğumdan ötürü. Her şey üst üste bindiğinden sağlıklı düşünemiyordum. Alkol, sigara, uykusuzluk, Taehyung'suzluk. Başlıca nedenleriydi bunlar. Düşünüyorum da, ben ne zaman Taehyung'a bu denli kapılmıştım? Ne çabuk onu düşünmeden edemeyecek raddeye gelmiştim? Kim Taehyung beni çok değiştirmişti. Ben, her bir yanı dövmelerle kaplı, kulaklarında kaşında ve dudağında piercingleri olan, serseri Jeon Jungkook'u asla düşünmeyeceği şeyleri düşünmeye zorluyordu.

İşaret ve orta parmağımın arasına sıkıştırdığım ucu yanan sigarayı bir kez daha çekip kül tablasına yaklaştırarak hafifçe kenarına vurdum ve ucunda biriken külün düşmesini izledim. Saat sabahın altısıydı. Henüz güneş açmadan ben ikinci sigaramı içmeye başlamıştım. Jimin içeride uyuyordu. Ben ise balkonda, yüzüme esen ayazda oturup düşüncelerimde boğuluyordum. Üzerime ince bir hırka bile almamıştım. Öylece atmıştım kendimi soğuk ayaza. Öyle ki sadece Taehyung'u düşünmek bile ısınmam için yeterliydi.

Duyduğum terlik sesleriyle kaldırdım kafamı. Omuzumun üstünden arkama doğru baktığımda dudakları ve gözleri şişmiş, saçları dağılmış bir Jimin görmüştüm. Üstündeki hırkaya daha çok sığınarak adımladı yanıma. Balkondan girdiği anda bir titreme gelmişti vücuduna. Evet, saat altıydı ve ben manyak gibi bu soğukta oturuyordum. "Kafayı mı yedin lan sen?" Anlamaz bakışlarımı gezdirdim üstünde. Elimdeki sigaradan bir duman daha çekerken kafamı salladım "Ne var?" manasında. Elini yüzüne attı ve hafifçe vurarak bir adım daha yaklaştı. "Kaçıncı sigaran bu?" Cümlesini bitirdiğinde elimdeki az kalmış çubuğu kül tablasına bastırıp söndürürken kahve kupamda kalan bir yudum kahveyi tek seferde diktim kafama. "Daha yeni başladım." 

One Love, Two Mouths / TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin