Başıma ağrılar giriyordu. Sanki beynim bana bağırıp çağırıyordu ve ben bunun acısını çekiyordum. Ne olduğunu bilmiyordum bu hissin. Belki vicdandır? Kesinlikle vicdandı bu. Taehyung'a kendimi sevdirmeye çalışırken ondan uzaklaşmam çok komik geliyordu. Ona bana güvenmemesini söylemiştim, uzaklaşmakta haklıydı. Bir insan neden güvenmediği birisinin yanında dursun ki?
Kalbini kırmaktan korkuyordum fakat resmen kendi korktuğum şeyi, kendi kendime yaratmıştım. Tüm bunlar Taehyung yanımdan ayrıldıktan sonra başlamıştı. Arabaya binip eve geldiğimde, beynim bana dur durak bilmeden küfrediyordu.
Bir anda kapı deli gibi çalınmaya başladı. Kapı ısrarla çalınıyordu fakat ben şuan kapıyı çalan kişinin üstüne, çaldığı kapı düşsün istiyordum. Başımın ağrısı daha fazla ses kaldırmazdı. Elimdeki bira şişesini karşımdaki ufak sehpaya bıraktım ve ayaklarımı sürüye sürüye kapıya vardım. Kim olduğunu sormadan kapıyı açtığımda karşımdaki beden şaşırmama yetmişti. "Selam! Ne haber?"
"Senin ne işin var burada?"
Elindeki kendinden büyük valizi sürükleye sürükleye oturma odasına giderken kendi kendine söyleniyordu. "Hiç iyi bir ev sahibi değilsin Jungkook." Gözlerimi devirerek arkasından ilerledim. Oturma odasına girdiğimde çoktan koltuğa yayılmıştı. "Bak Jimin, evet en yakın arkadaşımsın ama bu çat kapı evime gelebileceğin anlamına gelmez." Ağzından 'hah' diye bir nida çıktı. Sehpanın üzerine bıraktığım bira şişesini aldı ve dudaklarına götürdü. Yavaş yavaş içerken bende karşısındaki tekli koltuğa oturdum. Şişeyi dudaklarından ayırıp konuşmaya başladı.
"Hatırlıyorsan bu evi ben dizayn ettim Jungkook." Ardından gözleriyle sehpanın üstünü işaret etti. Sehpada kül tablasında söndürdüğüm beş sigara izmariti ve üç tane boş bira şişesi vardı. Düşündüm de, başımın ağrıması normaldi. Ben ne ara bunları içmiştim? "Hayırdır? Depresyona mı girdin yine?" diye sordu Jimin. Ardından alaycıl bir tavırla devam etti.
"Gerçi millet depresyona girdiğinde çikolata, dondurma falan kaşıklar ama sen sürekli sigara içip bir yudumluyorsun." Göz devirdim ve ağrıyan başımı bir kez daha ovaladım. Baş ağrım beynimin bütün hücrelerini kemiriyor, ruhumu son damlalarına kadar sömürüyordu. Elimle burnumun kemerini sıktıktan sonra derince nefes verdim.
Jimin ise sanki benden bir açıklama bekliyormuş gibi bakıyordu bana. "Ben birini kendimden soğuttum Jimin." diye aniden söze girdim. Bunu söylerken boğazıma büyük, rahatsız edici bir yumru oturdu. Yutkunmamı zorlaştırıyor, kelimelerin ağzımdan çıkmasını engelliyordu. Jimin tek kaşını kaldırıp bana baktı. "Kimi?" diye sordu. Ellerimi saçlarım arasına daldırdım. Kafamı öne eğdim ve sıkıntıyla nefes verdim. Neden böyle bir acı çekiyordum ben? "Çok güzel birisi, akıllı, nazik ve bir o kadar da hoş birisi."
Jimin bakışlarını üstümde gezdirdi. "Konuyu biraz daha açar mısın Jungkook?" Yerimde doğruldum. Anlattım ona. Neden o kadar içtiğimi, onunla nasıl tanıştığımı, başımızdan neler geçtiğini, Taehyung'un omuzumda nasıl kendini yırta yırta ağladığını, aramızda nasıl konuşmalar geçtiğini, ona neler söylediğimi ve en önemlisi ona nasıl âşık olduğumu. Evet, âşıktım ona. Duygularımı, liseli ergenler gibi inkâr edecek değilim. Yirmi altı yaşında bir adamdım ben elbette aşkın, hoşlantının ne olduğunu en ince ayrıntısına kadar biliyordum, inkâr etmek saçmalık olurdu. Fakat bu olmamalıydı. Ona âşık olmamalıydım, ona bunu yapmamalıydım.
Fakat 'acaba şuan ne yapıyordur? Yemeğini yemiş midir? Eve sağ salim gitmiş midir? Uyumuş mudur?' soruları beynimin en ücra köşelerine ulaşıyor, hücrelerimin son damlasına kadar sömürüyordu. Normal, basit bir hoşlantı veya yeni başlamış bir arkadaşlık değildi bu. Tanrım Jeon, sen fena tutulmuşsun da haberin yok.
Söylesene Kim Taehyung, ben ne zaman âşık oldum sana? Beni dürtüp uyandırdığında mı, omuzumda ağladığında mı yoksa sahilde sohbet ettiğimizde mi?
Gözlerim doluyordu. İstemeden de olsa doluyordu işte. Dişlerimi sıktım ve kendimi tutmadan gözyaşlarımın yavaş yavaş akmasına izin verdim. Jimin'e döndüm ve titrek sesimle konuştum. "Bu olmamalıydı Jimin. Âşık olmamam lazımdı ona!" Jimin yanıma oturdu ve sırtımı sıvazlayarak beni teselli etmeye başladı. "Bak Jungkook, evet biliyorum sen tek gecelik ilişki adamısın, biliyorum sen âşık olamazsın ama belki de Taehyung doğru kişidir?"
"Ben hep belkiler içinde yaşadım Jimin. Olmuyor işte. Soyeon ile olan ilişkimi gördün." Jimin karşıma geçti ve iki eliyle omuzlarımı sıktı. Dudağını ıslattı ve lafına başladı. Hazır olun, geliyor klasik Park Jimin konuşması. "Âşık olmadığın için mi onu bu kadar önemsiyorsun? At gözlüklerini çıkar Jeon!" Sözünü bitirmesiyle kafamın arkasına çok sert olmayacak şekilde vurdu. "Ne vuruyorsun lan?" diye çıkıştığımda ayağa kalkıp geriledi.
"Gaza geldim oğlum ne yapayım? Ben, bana bile böyle konuşma yapmadım." Güldüm onun bu şapşallığına. Jimin böyle biriydi işte, neşeliydi, dost canlısıydı. Kendi duygularından önce karşısındaki kişinin duygularını düşünürdü. Morali bozuk birisini gördüğünde, o kişiyi neşelendirmeyi en iyi şekilde bilirdi. Kaldı ki benim Hoseok hyung ve Jimin'den başka kimsem yoktu, onlara sahip olduğum için çok şanslıydım.
Jimin söylediklerinde haklıydı fakat korkuyordum işte. Soyeon'la olan ilişkim gibi olmasından korkuyorum. Taehyung'un beni terk etmesinden korkuyorum. Ya benden hoşlanmıyorsa ve duygularım tek taraflıysa? Kim Taehyung, senin yüzünden hayatım boyunca düşünmeyeceğim şeyleri düşünüyorum. Bana bunu nasıl yaptırıyorsun? Nedir senin büyün?
Ani bir karar verdim kendi içimde. Yarın, yarın Jimin'i de alıp o kafeye gidecektim. Belki de hissediyordur bana karşı bir şeyler? Umarım hissediyordur. Hissediyordur değil mi? "Jimin! Yarın yanına gidiyoruz."
Ani çıkışımla Jimin yerinde sıçradı ve baş parmağını ağzına götürüp damağını kaldırdı. "Korktum oğlum ne yapıyorsun?" Bir şey olmaz dercesine kafamı salladım ve ayağa kalktım. Merdivene ilerlerken omuzumun üstünden Jimin'e baktım ve konuştum. "Yarın büyük bir işimiz var Jimin." Ardından bir şey demesine izin vermeden odama çıktım.
Gri saçlı bebeğim benim. Dengelerimi fena halde bozuyorsun haberin yok.
~~~~~
Bölüm kısa oldu farkındayım ama yemin ederim aklıma kurgu gelmiyor. Gelse uzun uzun yazıcam da. Bir de bir yandan one shot'u bitirmeye çalışmak, bir yandan Chaelisa ficini bitirmeye çalışmak zor. AMA BU ÇOK KEYİF VERİYOR. Söz veriyorum bir sonraki bölüm daha uzun olacak. TAEKOOK İLE KALIN BAYSS!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Love, Two Mouths / Taekook
FanficJeon Jungkook, sarhoş bir şekilde sokakta yürürken kıytırık bir kafenin önünde uyuyakalır. Sabah onu karşılayan garson ise oldukça çekicidir.