Özlem; öyle bir duyguydu ki, anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalırdı. Yanına yaraşır kelime bulamazdınız. Bir şeye özlem duyuyorsanız, o şey sizin için gerçekten önemlidir. Bu bir nesne, bir hayvan veyahut en önemlisi bir insan olabilirdi. Ona olan sevginizden dolayı özlem duyardınız çünkü sevdiğiniz şeyin yanınızda olmasını isterdiniz. Bu gayet doğal bir şeyken bunu zorlaştırmanın manası yoktur. Fakat bu özlemin içinde aşk varsa, işte o bambaşka bir şeydir.
Sevgiyi bir çiçeğe, bir köpeğe hatta bir elbiseye bile hissedebilirsin, fakat aşk, öyle değildir İnsanı içine hapseden bir kafes gibidir. Üstelik söz konusu aşksa, biri sana duygularını sorunca tereddüt etmezsin. Ben ise bütün bu duyguların karışıklığını yaşıyordum; özlemiştim, seviyordum, âşıktım. Tereddüt etmiyordum bunu söylerken, âşıktım. Onun her bir zerresine âşıktım. Her ne kadar kendimi dizginlemeye çalışsam da onun ela irisleriyle baş başa kaldığımda içimden büyük bir siktir çekiyordum. O bana dolu dolu baktıkça içimden geçen türlü düşüncelere mani olamıyordum.
Adımı ağzından uzun süre sonra ilk defa duymak dalga etkisi yaratmıştı bende. Küçük bir damla olarak başlıyor, büyüdükçe büyüyordu bu etki. Onun istediği de bu değil miydi zaten? Beni her türlü ağına çekmeyi başarıyordu. Şuan ona dolu gözlerle bakmak isteyeceğim son şey bile değildi. Onun da gözlerinin benim için dolması adil değildi. Ben onu böylesine kırmışken, beni gördüğü için gözleri dolmamalıydı. Belki ben onun güzelliğine ağlayabilirdim fakat o ben burada olduğum için ağlayamazdı. Bu ne adil ne de normaldi. Belki de benden korktuğu için ağlıyordur? Ona tekrar bağıracağımı düşünüyordur belki de? Ela gözlerinin yaşarmasını izlemek zulüm gibiydi benim için. Bu yüzden bir adım attım ona doğru.
Fakat o benden önce davrandı. Elindeki koca valizi rastgele bıraktı ve yanıma koşturdu. Yanıma geldiği gibi atladı boynuma. Sıkıca sarılıyordu bedenime. Boylarımız arasında pek fark yoktu. Buna rağmen parmak uçlarına kalkıp daha da sarılmıştı boynuma. Benim ellerim onun belini bulurken o ensemde kalan saçlarla oynuyordu. Ardından bir hıçkırık yükseldi ağzının içinden. Kafasını boynumdan omzuma indirmiş, hıçkırıklarını serbest bırakıyordu. "Jungkook..." demişti titrek sesiyle. Onun ağzından adımı titrek bir şekilde duyduğum an daha da sıkılaştırdım belinde duran ellerimi.
Boynundaki şeftali kokusu sigara içmekten kararan ciğerlerime doldukça yaşadığımı hissediyor, uzun zaman sonra gerçekten nefes aldığıma kanaat getiriyordum. Bel boşluğunu biraz okşadıktan sonra onu omzumdan ayırdım ve irislerimizin karşı karşıya gelmelerini sağladım. Ağlamaktan kızarmaya yüz tutmuş elalarıyla özür dilercesine bakıyordu. Sanki büyük bir suç işlemişte benden af diliyormuş gibiydi. Dudaklarımı değdirdiğim anda hayat bulduğum dudakları tir tir titriyordu karşımda. Biz hâlâ birbirimizin gözlerine bakarak en derinlere inerken Taehyung bu sessizlikten rahatsız olmuş olacak ki tekrardan titrek bir şekilde anmıştı adımı. "Jungkook..."
"Hm?" diye bir nida çıkardığımda yutkunmuştu. Her zamanki gibiydi yine; suskundu. Belki de içindeki her şeyi bir çırpıda dökse rahatlardı. Fakat her şeyi içine atıyor, zorla söyletmedikçe kimseye söylemiyordu düşüncelerini. Hadi güzelim, dök içini, bana güvenmiyor musun? Kafamı hafifçe sağa doğru eğdim ve o ağzını açacağı sırada ben durdurdum onu. "Gitmemişsin." Kafasını salladı ve burukça sırıttı. Kafasını yere doğru eğdi ve derince nefes verdi. Elleri hâlâ saçlarımda oyalanıyordu. "Gidemedim, bırakamadım işte burayı."
Tek kaşımı kaldırdım ve sırıtarak ona baktım. Yalan söylediği apaçık ortadaydı. "Sadece burayı bırakamadığın için mi?" dedim imayla. Güldü sadece. Kare gülümsemesini görmek hayatıma yirmi saniye daha katarken beni bir yaş daha gençleştirmişti. Taehyung her şeyimdi benim. Benimle ağlayıp benimle gülüyordu. Her atışmamızda daha da üzülüyordu fakat yine de gitmemişti işte. "Hayır sadece bu yüzden değil," Bel boşluğunu okşadım bir kez daha. Bir kez daha yolladım imalı bakışlarımı. "Senin için gidemedim Jungkook, bizim için."
Cümlesi hayatıma hayat katmıştı. Bizim için gitmemişti. Taehyung bırakamazdı sevdiğini. Henüz yeni kuruyan gözleri yaşarmıştı yeniden. Büyük bir aşkla bakıyordu gözlerime. Eminim ki bende aynı şekilde bakıyordum ona. Genelde soğuk, sert olan bakışlarım Taehyung'u görünce içinden kalpler fışkırtıyordu. Dudaklarına baktığımda o da baktı benim dudaklarıma. İkimizin de aklından aynı düşünce geçiyordu eminim ki. "Jungkook," dedi derinleşmiş sesiyle. "Hm?" Kuruyan dudaklarımı yaladım ve yüzüne daha da yaklaştım. "Öpsene beni."
Biliyordum bunu istediğini, sadece kendim duymak istemiştim. İçimdeki onu öpme arzusu gitgide harlanırken yüzümü daha da çok yaklaştırdım ona. Benden önce o atılmış, pembenin en güzel tonunu taşıyan dolgun dudaklarını benimkilerle birleştirmişti. Anında gözlerim kapanmış, anın büyüsüne kapılmışlardı. Dudaklarım sanki emir verilmiş gibi aralandığında onun kalın alt dudağı girdi dudaklarım arasına. O da benim üst dudağımı kavrarken yer ve zaman tamamen aklımızdan çıkmıştı.
Zarif elleri saçlarım arasında dolaşıyor, parmak uçlarına kalkıp kafasını sağa yatırırken özlemle öpmeye devam ediyordu. Bu sefer o benim alt dudağımı almıştı dudakları arasına. Kim Taehyung'a yetişmek gerçekten zordu. Biz kendimizi kaybetme raddesine gelmişken bir ses duyuldu yanı başımızda. "Oha!" Nefes nefese birbirimizden ayrıldığımızda sesin sahibine bakmıştım. "Oğlum yiyişecek mekân mı kalmadı, havaalanı ne?" Lisa şaşkın bir şekilde bize bakıyordu. Bir o kadar da sinsi bir şekilde.
"Lisa senin burada ne işin var?" Taehyung meraklı sorusunu Lisa'ya yönelttiğinde Lisa içtenlikle göz devirdi. Sorgular bir biçimde kaşlarımı çattığımda Lisa bir adım yaklaştı bize. "Roseanne'in kuzeni geliyormuş, Roseanne almaya gelemedi beni gönderdi," Bu durumdan pek memnun değilmiş gibi gözükse de gözleri bir yandan Roseanne'in kuzenini arıyordu. Bakışlarını tekrar bize çevirdi ve bıkkınlıkla nefes verdi. "Tanrım Taehyungie! Kız sürtüğün teki ben nasıl aynı evde iki ay kalacağım o kızla?" Taehyung kıkırdadığında bakışlarım ona döndü. Gri saçları gözünü kapatsa da, şekilli dudaklarını asla kapatmıyordu. Lisa bir adım uzaklaştı ve sorgularcasına bize bakmaya başladı. Gözlerini kısıp bir bana bir Taehyung'a bakıyordu. "Siz ne yapıyorsunuz burada?"
Taehyung kırgınca bakışlarını bana çevirdi. Ne diyecektik? Çok büyük bir kavga ettik, ben Taehyung'u evden kovdum ve Taehyung beni terk etmek üzereydi mi diyeceğiz? Taehyung yutkundu ve tekrardan Lisa'ya baktı. "Hiç." dedi kısılmış sesiyle. Lisa'nın inanmadığı belliydi -ki ben bile inanmamıştım. "Ne yani, sırf yiyişmek için durup dururken havaalanına mı geldiniz? Buna inanmamı bekleme." Kafasını büyük cama çevirdi ve uçağın geldiğini gördü. Siyah, kısa saçlarını eliyle geri taradı ve tekrardan nefes verdi. "Her neyse geldi bizimki," Gitmeden hemen önce de ekledi. "Güzel Taehyung'umun canını çok acıtma Jungkookie." İkimiz de yaptığı imayı gayet iyi anlamıştık fakat Taehyung yanaklarının kızarmasına engel olamamıştı. Kafasını utançla omzuma koymuş, "Siktir git Lisa!" diye sitem etmişti. Lisa büyük bir kahkaha attı ve gülümseyerek yanımızdan ayrıldı. Taehyung hâlâ kafasını kaldırmamıştı omzumdan. Bu utangaç halleri bir gün beni çıldırtacaktı ama ne zaman? "Eve gidelim mi sevgilim?"
Taehyung hızla kafasını kaldırdı. Gözlerini açmış bir şekilde bakıyordu. Esmer yanakları pespembe kesilmişti. "Oha Jungkook!" Gülmemek için dudağımı bastırdım birbirine. O benim alay ettiğimi düşünürken elimi yanağına çıkardım ve yüzüne gelen saçlarını kulağının arkasına doğru ittirdim. "Dinlenmek için güzelim." Taehyung rahatlamış bir şekilde elini tam kalbinin üstüne koydu ve nefes verdi. "Gidelim." Benden ayrıldı ve yere fırlattığı valizini tekrar alıp önden önden yürümeye başladı.
Seviyordum onu işte. Onun her bir zerresine âşıktım. Kim Taehyung benim hayatıma girmeden önce bir hayatım var mıydı pek emin değildim. O benim karanlık dünyam için fazla renkliyken, bu karanlık dünyayı binbir türlü renge bürüyebilmişti.
~~~~
Sapşikler barıştı. Zaten ben bu fici angst bitirmeeem. Merak etmeyin finale yaklaşmadık daha önümüzde çoook yol var. Çok fazla küs kalamazlardı zaten. Jungkook deli bir âşık olduğu için. NEYSE Buraya yazacak pek bir notum yok. A VAR. YORUM YAPIVERİN GÖZÜNÜZÜ SEVEYİM. TAEKOOK İLE KALIN SİZİ SEVİYORUM!! <33
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Love, Two Mouths / Taekook
FanficJeon Jungkook, sarhoş bir şekilde sokakta yürürken kıytırık bir kafenin önünde uyuyakalır. Sabah onu karşılayan garson ise oldukça çekicidir.