Gözlerimi kamaştırıyordu. Esmer teni başımın dönmesini sağlıyordu adeta. Uyurken bile bu denli güzel olması kafamı karıştırıyordu. Sanki cennetten düşmüşte ben yolda bulmuşum gibiydi. Fena hâlde güzeldi. Uyurken büzülen dudakları, karışan saçları ve kızaran yanakları beni olmadığım kişiliklere büründürüyordu. Kim Taehyung bambaşkaydı. Öyle ki karşımdaki düzenli nefesleri bile farklıydı benim için. Kokusu ise apayrıydı benim için, şeftali... Afrodizyak etkisi yaratırdı basit bir koku -ki koku zaafı olan kişiliğime onun bu denli güzel olan kokusu bana iyi gelmiyordu. Ben Taehyung'a fena hâlde kapılmıştım.
Ardından biraz kıpırdandı yerinde. Direkt olarak gözüne vuran ışıktan rahatsız olmuş olmalıydı. Bende elimden geldiğince ışığın önüne geçip Taehyung'un üstüne vurmasını engellemeye çalıştım. Şu an sıcak ışık benim çıplak sırtıma vuruyordu. Fakat Taehyung buna rağmen elleriyle gözlerini ovuşturmuş, kuruyan dudaklarını diliyle nemlendirmişti. Gözlerini açmasının ilk birkaç saniyesinde ortalığı inceledi. Sorgularca etrafa baktı ve kafasını tekrardan yastığa attı. "Her yere baktın, bir benim yakışıklı suratıma bakmadın." Kıkırdadı ve tekrar araladı gözlerini. Bana doğru dönen bedenine yer açmak adına geriye doğru gittim. Bir kolunu boynuma atarken aynı zamanda kafasını da göğsüme yerleştirdi. Derince nefes aldı ve yeni uyanmış olmanın getirisiyle kısık çıkan sesiyle konuştu. "Sabah sabah nasıl böyle kokabilirsin?" Dövmeli sağ elimi yanağına yerleştirdikten sonra yüzüne yaklaştım yavaşça. "Nasıl kokuyormuşum?"
"Erkeksi," dedi bekletmeden. Tek kaşımı kaldırarak biraz daha yaklaştım yüzüne. Onun suratında da güzel bir sırıtış peyda olduğunda gözlerim sırıtışına kaydı. Yeni uyandığı için hafif şişmiş olan pembelikleri girdi görüş açıma. Hiç beklemeden dudaklarına yaklaştım ve benim dudaklarımla onunkileri kapattım. Ben ağırlığımı vermeden onun üstüne çıkarken, o ellerini saçlarıma daldırdı ve ince kemikli parmaklarını saçlarımda gezdirdi. Her bir dokunuşuyla delirecek gibi oluyordum. Madde kullanmadan kafayı bulmamı sağlıyordu. Ellerimin zangır zangır titremesine sebebiyet veriyor; beynimin pelte kıvamına gelmesini sağlıyordu. Kim Taehyung böyle birisiydi.
Ellerim ince beline sarılmışken, hareketsiz olan dudaklarımız hareketlenmeye başlamıştı. Yavaşça birbirimizin dudaklarını emiyorduk fakat ikimizde kontrolü korumaya çalışıyorduk. Bu benim için ne kadar zor olsa da sakinliğimi korumalıydım. Ben Taehyung'un ince beyaz tişörtünü hafifçe yukarı itmeye çalışırken Taehyung dudaklarımdan ayrıldı. Bir elini saçlarımdan indirdi ve bileğimin üstüne koydu durdurmak ister gibi. Gözlerinden anlamıştım sorunun ne olduğunu; kendini hazır hissetmiyordu. Her şeyin sarpa sarmasından korkuyordu. Anlayışla karşılayıp ona samimi gülümsememi sunarken üstünden çekildim ve yataktan kalkarak ufak komodin üstünde duran gri tişörtümü giydim. "Hadi Taehyung kalk da kahvaltı edelim." Şirin bir biçimde kafasını salladığında sırıttım ve odadan çıktım.
Odadan çıktığımda sırıtışım büyüdü. Feci hâlde yanıyordum ona. Aşkım asla bitmeyecek gibiydi. Adımlarımı mutfağa yönelttim hızlıca. Amerikan mutfağa ulaştığımda ilk işim birkaç salatalık ve kahvaltı malzemelerini dolaptan çıkarmak oldu. Bu güzel cumartesi gününü verimli geçirmek istiyordum. Bu yüzden fazla vakit kaybetmeyerek elime gümüş bıçağı aldım ve belirli malzemeleri doğramaya başladım. Sıcak teflon tavaya yağ dökerek aniden gelen hisle bir şarkı mırıldanmaya başlamıştım.
"Oh, I used to say;"¹
(Oh, demiştim ki;)
"I would never fall in love again until I found her."
(Onu bulana kadar bir daha asla âşık olmayacağım.)
Yavaş yavaş şarkı söylemeye devam ederken elimin altındaki salatalıkları doğramayı bitirdim ve ocakta bekleyen tavaya aynı anda birkaç farklı malzeme attım. Sapından tutup iki kez salladıktan sonra tekrardan sebze doğrama tahtasının başına geçtim mırıldanmaya devam ederek. Fakat yaptığım işe odaklanmanın getirisiyle sessizliğe büründüğümün farkında bile değildim. "Devam et." dedi kadifemsi bir ses. Kafamı kaldırıp baktığımda güzel sevgilimden başkasını görmemiştim. "Yanıma gel."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Love, Two Mouths / Taekook
FanficJeon Jungkook, sarhoş bir şekilde sokakta yürürken kıytırık bir kafenin önünde uyuyakalır. Sabah onu karşılayan garson ise oldukça çekicidir.