[ Kim Taehyung ]
Tanrı'nın oyunlarına kanıyordum sürekli. İlk başta kötü hissetmemi sağlayıp sonra önüme güzel imkânlar sunuyordu. Ben bu imkânlardan bana en iyi gelecek olanını seçiyor, Tanrı'nın bir sonraki hamlesini bekliyordum. Başıma geleceğin iyi veya kötü olmasını pek umursamıyordum çünkü insanoğlu olarak kimse süper güçlü değildir. Herkesin kırılgan bir noktası vardır ve bu kırılgan nokta genelde o kişinin en yakınındaki olurdu. Bir insan veyahut bir hayvan bile olabilirdi. O nokta saklanacak bir duvar olurdu bizim için. Benim kırılgan noktamda o kişiydi işte, Jeon Jungkook. Yaptığı ve yapacağı birçok hareket beni etkileyecek güce sahipti fakat ondan bir darbe aldığımda kendimi feci güçsüz hissederdim. O benim saklanacak duvarımken o duvarın bana sırt çevirmesi aleyhime olurdu.
O gece aramızda geçen büyük kavgadan sonra bir daha asla bir araya gelemeyeceğimizi düşünüyordum sürekli. Jungkook'un benden soğuduğunu düşünmüştüm, ki, kim olsa soğurdu bence. Buluşmuştuk o gece benim evimde, evet belki de her şey baştan sarpa saracakmış gibi olmuştu çünkü Jungkook manyak gibi sarhoştu. Fakat düşüncelerim ters tepmiş, sarhoş olmasına rağmen ilgisini benden eksik etmemişti. Ardından Hyuna aradı, asla sevemediğim eski sevgilim. Paraya fazlasıyla düşkün bir kızdı o. Lisede sürekli "Taehyung paran var mı? Taehyung para verir misin?" tarzı şeyler söylerdi. Birbirimize doğru düzgün iltifat bile edememiştik. Fakat o gece söylediği yalanlar, Jungkook ve benim kurduğum saçma sapan cümleler işlerin çamura batmasını sağlamıştı.
Fakat şuan aynı yataktan uyanıyor oluşumuz, imkânsıza karşı olan bakış açımı değiştirmişti. Hiçbir şey imkânsız değildi. Jeon Jungkook'un bitmek bilmeyen sevgisi bana imkânsızı unutturuyordu.
Beni sıkıca saran kollarından kurtulamıyordum. Kurtulmak zorundaydım çünkü bugün fakülte açılıyordu. Biraz daha burada yatarsam geç kalmam yüksek bir olasılıktı. Fakat ben burada kalmak istiyordum, kendimi oraya ait olduğum yerde; Jungkook'un kolları. Erkeksi kokusu beni içine çekiyor, oracıkta afrodizyak etkisi yaşamamı sağlıyordu. Yüzüme vuran sıcak nefesleri beni mayıştırıyor, bir kedi gibi ona sokulmama yol açıyordu. Uyurken bile baş döndürücüydü işte. Biraz daha kıpırdandığımda gözlerini hafif de olsa aralamış, ne olduğunu anlamaya çalışmıştı. "Günaydın." dedim masumca. Sırıttı ve alnımı öptü. Huzurla gözlerimi kapattığımda o da fırsat kollayıp gözlerimden öptü. "Sana da günaydın güzelim." Güldüm ve ince parmaklarımı yanağında gezdirmeye başladım. Yüzü çok güzeldi. Tapılası derecede güzeldi. Bana âşık âşık bakan koyu kahveleri, içine gömülmek ve asla çıkmak istemeyeceğim bir toprak yığınıydı.
"Seninle bu yatakta yatıp tatlı tatlı sevgi gösterisi yapmayı çok isterdim sevgilim fakat geç kalacağım."
"Nereye?"
"Fakülteye." Kollarını istemeye istemeye araladığında yanağından öptüm ve yerimden doğruldum. Aceleci adımlarla banyoya ilerledim. Kapıyı kapatacağım sırada Jungkook'un iri bedenini görmemle irkildim. Yüce Tanrım! O tatlı yüzünün aksine bedeni, inanılmaz derecede yapılıydı. Çıplak kalan üstü ve gri eşofmanıyla kalbimin teklemesine neden oluyordu. Dövmelerle kaplı olan sağ kolu, yüzünün farklı yerlerinde bulunan piercingleri, kollarındaki ve daha birçok yerde bulunan kasları... Gördükçe kızarmadan edemiyordum. Evet belki bazen arsız hareketlere sahip olabiliyordum fakat bu utangaç olmadığım anlamına gelmezdi. "Ne yaptığını sanıyorsun Jungkook!" diye isyan ettiğimde güldü ve elini kapının pervazına yasladı. İma dolu sırıtışı yüzünden silinmezken boşta kalan elini çeneme attı ve utançtan yere eğilen başımı kaldırdı. Elalarımı onun koyu kahveleriyle buluşturdu ve baş parmağını aralık kalan dudağımda gezdirdi. "Bu masum hallerin beni çıldırtacak Taehyung."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Love, Two Mouths / Taekook
FanficJeon Jungkook, sarhoş bir şekilde sokakta yürürken kıytırık bir kafenin önünde uyuyakalır. Sabah onu karşılayan garson ise oldukça çekicidir.