İki gün... İki koca gün geçti onu öpmemin ardından. Bu süreçte ne bir mesaj ne de arama alabilmiştim ondan. Korkuyordum. Bir tarafım onunda hoşuna gittiğini fakat utandığından yazamadığını düşünürken, bir tarafım artık benden nefret edeceğini söylüyordu. İçimde ufak bir umut tohumu filizleniyordu fakat bu filiz ikinci seçeneği düşündükçe sararıyor, boynunu ıslak toprağa yani kalbime eğiyordu. Benden uzaklaşmasından korkuyordum, lütfen Kim Taehyung, lütfen beni haksız çıkar ve benden nefret etme.
Ondan habersiz olarak onu öpmüştüm. İçimdeki saçma cesarete uymuştum ve şuan benim hakkımda ne düşündüğünü bilmiyordum. Ben hep böyle bir insan olmuştum; Ne yaptığını düşünmeyen, daha sonrasında düşünmeden yaptığı için pişman olan. Resmen şuan kafamı koyduğum yastıkla boğmak istiyordum kendimi. Nefesim kesilsin de daha fazlasını görmesin gözlerim. Ya da birisi kafama ağır bir odunla vursun, bütün yaşananları unutayım ve her şeye baştan başlayalım.
"Salaksın oğlum sen."
"Ya hyung üstüme gelme!" dedim önümdeki şişeyi ona fırlatırken. Oturmuş Jimin'le Hoseok hyungun beni annem gibi azarlamalarını dinliyordum. Hak etmemiştim oysa ki. Ne var hoşlandığım, âşık olduğum çocuğu öptüysem? "Ulan papağan oğlu papağan, sen niye çocuğu birden öpüyorsun? Şok oldu tabii çocuk." Jimin'in söylediğine göz devirirken ayağa kalktım ve mutfağa adımladım. Üç tane ramen paketi çıkarırken hâlâ oturma odasında bana söylendiklerini duyuyordum.
Onları umursamadan yanımdaki telefonumu kontrol ettim sessizce. Ne bir arama, ne de bir mesaj vardı. Şuan sadece nokta koyup bana mesaj olarak gönderse bile kâfiydi benim için. Zira içimi sömüren ruhlar asla peşimi bırakmayacaktı. Derince nefes verdikten sonra tencereye su koyup kaynamasını beklemeye başladım. Bu sırada telefonumu aldım elime. Mesaj kutumda onun adını bulup üstüne tıkladım. Ne yazacaktım?
Jungkook;
Taehyung özür dilerim|
Taehyung özür|
Bana neden yazmıyorsun?|
Bana neden yaz|
"Ona mı yazıyorsun?" Kafamı kaldırdım telefondan. Mutfağa giren Hoseok hyungla derin bir nefes verdim ve kafamı salladım. Dudağımı ısırıp, kuruyan etleri koparmaya başlamışken Hoseok hyung yaklaştı yanıma. Elimden telefonu alacağı sırada sıkıca tuttum telefonu. Kendim yapmak istiyordum. Kendi içime doğan cesaretle yapmak istiyordum. "Ben yapacağım Hoseok hyung." Gülümsedi. Omuzumu sıktı güven verircesine. Bende ona gülümsediğimde ekranım parladı birden. Kalbim tekledi. Onun adını gördüğüm anda kalbim tekledi, nefesim kesildi ve beş saniyeliğine hayattan soyutlandım.
"Hyung bak! O yazdı hyung!" diye şakıdım heyecanla. Telefonu ondan tarafa çevirdim ve henüz o bakamadan tekrar kendime çevirdim telefonu. Bildirim panelinin üzerine tıkladım ve mesajların olduğu kısma girdim. Okuduğum mesajla duraksadım biraz. Merakla doldu içim. Karnım kasılıyor, her aldığım nefes ciğerlerimi daha çok tıkıyordu. "Ne oldu Jungkook?" Tekrar çevirdim telefonu ona.
Taehyung;
Jungkook.
Konuşmalıyız, hemen şimdi.
Karnımın kasılması durmazken kaşlarımı çattım hafiften. Ne konuşacaktı? Tanrım, lütfen bana yardım et! Yutkundum derince. Hoseok hyung mesajı okuduktan sonra baktı yüzüme. Hiçbir şey söylemiyordu fakat gözleri çok şey anlatıyordu. Cesaret verir gibi bakıyordu fakat altında birçok farklı anlam yatıyor olabilirdi. "Cevap ver ona." Kafamı salladım usulca. Parmaklarımı klavyede gezdirirken gerginliğimi asla gizleyemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Love, Two Mouths / Taekook
FanficJeon Jungkook, sarhoş bir şekilde sokakta yürürken kıytırık bir kafenin önünde uyuyakalır. Sabah onu karşılayan garson ise oldukça çekicidir.