Derdimi Jimin'e döktüğüm gecenin sabahına, aşağıda duyduğum şarkı sesiyle uyandım. Huzursuzca yatağımdan kalkıp aylak adımlarla aşağı doğru inmeye başladım. İndiğimde Jimin şarkı söyleye söyleye kahvaltı hazırlıyordu. "Günaydın." dedim yanına ilerlerken. Jimin elindeki bıçağı tezgaha bıraktı ve ocakta bıraktığı tavayla ilgilenmeye başladı. "Sana da günaydın uykucu dana." diye karşılık verdi. Göz devirip bir sandalyeye oturdum ve onu izlemeye başladım.
Aslında izlemek falan bahaneydi, ben bugün Taehyung'la ne konuşacağımı düşünüyordum. 'Sana âşığım.' diyemezdim pat diye. Derin bir nefes verip Jimin'e yönelttim sorularımı. "Ya beni reddederse?" Jimin anlamaz gözlerle bir iki saniye bana baktıktan sonra anladı ne demek istediğimi. "Kendini çok kasıyorsun Jungkook." Park Jimin konuşması geliyor... "Rahat ol ve ne diyeceğini düşünme, düşünürsen yapamazsın." Yine haklıydı. Eğer düşünürsem ve aklımda bir senaryo kurarsam mahvolurdu. Heyecanlanırdım ve kurduğum senaryoyu çamura batırırdım. Kısaca, onunla düşünmeden konuşacaktım. Belki de konuşamayacaktım çünkü Taehyung, güzelliğiyle bildiğim bütün kelimeleri unutturuyordu.
Hızlıca kahvaltı ettikten sonra hazırlanıp evden çıktık. Kafenin önüne geldiğimiz anda mideme büyük bir kramp girmişti. Boğazıma bir yumru oturmuştu, yutkunmam oldukça zorlaşmıştı. Jimin bunu fark etmiş olacak ki bana yaklaştı. "Yapabilirsin Kook." diye fısıldadı. Derin bir nefes aldıktan sonra ikimiz birlikte arabadan indik ve kafeye adımladık. İçeri girip etrafı kolaçan ettiğimde görüş açıma girdi. Üzerindeki yeşil önlüğü, gri saçları, esmer teni ve yüzünden asla eksik etmediği dikdörtgen gülümsemesi. Bir masaya servis yapıyordu. Bizde altı numaralı masayı boş gördüğümüzde oraya oturduk.
Taehyung servisi bittikten sonra gelen birisi olup olmadığı görmek adına gözlerini kafede gezdirdi. Gözleriyle kafeyi tararken irisleri benimkilerle buluştu. Kalbim tekledi o an. Diğer günlere nazaran o güzel ela gözlerine, saçlarıyla neredeyse aynı ton olan gri lensler takmıştı. "Jungkook? Orada mısın?" Uzun bakışmamızı kesen Jimin'in bana seslenmesi, aynı zamanda Taehyung'un bize doğru gelmesi oldu. "Hoş geldiniz. Ne alırsınız?" Resmiyetini bozmadan sordu.
"Tanrı aşkına Taehyung! Benimle garsonculuk oynamayı kes." Kıkırdadı bu söylediğime. Düne göre daha enerjikti. Bu içime biraz olsun su serpmiş olsa da hâlâ korkuyordum. Ne kadar belli etmesem de midem çok kötü kasılıyordu. Taehyung bakışlarını Jimin'e çevirdi. Taehyung daha soramadan o kendini tanıtmaya başladı. "Ben Jungkook'un en yakışıklı, feci karizmatik, çekici, zeki, seksi arkadaşı Park Jimin."
"Şeyi unuttun. Egoist, kendini beğenmiş, ukala, kendini bir bok sanan Park Jimin." diye dalga geçtim onunla. "Sus lan götümün kenarı." dedi ve kafama vurdu hafifçe. Taehyung bu hallerimize büyük bir kahkaha attı. O an mest olmuştum. Sesinin tınısı çok farklıydı, dudak uçuklatıcı şekilde farklıydı. Taehyung benim sınırlarımı fazlasıyla zorluyordu. Konuyu kapatmaya çalışıp Taehyung'a döndüm. "Her neyse, Taehyung birazcık vaktin var mı?"
"Neden ki?"
"Lütfen otur anlatacağım." Taehyung usulca Jimin'in yanına, benim karşıma oturdu. Lafa nasıl gireceğimi bilemiyordum. Cidden, gelmişti fakat ben nasıl konuşmaya başlayacaktım? 'Hadi sevgili olalım Taehyung.' diyemezdim herhalde. O gözlerime böyle bakarken benim cümle kurmam çok zorlaşıyordu. Kelimelerimi tek tek seçmemi sağlıyordu bakışları. Tanrı şahidim gözlerimi ayıramıyordum gri irislerden. Derince yutkundum ve konuşmaya zor da olsa başladım. "Taehyung, çok iyi birisin, biliyorsun değil mi?" Taehyung gülümseyip bana bakmaya devam etse de ben konuşmaya devam edemiyordum. Bunu fark eden Jimin ortaya atladı. "Akşam bir planın var mı?"
"Hayır yok, sekizde mesaim bitiyor." diye usulca cevap verdi. "Güzel, Jungkook'a adresini ver bu akşam bir şeyler içmeye gidelim." Tedirginliğe düştü. Ona güvensizlik hissi veren bir adamla dışarı çıkmak cazip gelmemişti belliydi. Alt dudağını ısırdı tedirginliğini bozmadan. Kısaca düşündü. Jimin'de bir sorun olduğunu anladı ve vücudunu Taehyung'tan tarafa çevirdi. "Bir sorun mu var?" Telaşla kafasını kaldırdı odaklandığı masadan. "Hayır yok, akşam.. gelebilirim sanırım?" İçime su serpilmişti. Ben iki kelimeyi bir araya getirememişken Jimin'in kısa sürede bir buluşma ayarlaması tamamen işime gelirdi. Şuan ona borçlu hissediyordum. Oturduğu yerden kalktı ve kasaya ilerledi. Bir arkadaşıyla sohbet ediyordu. Buraya ilk geldiğimdeki kız garsondu. Kâküllü bir kızdı. Kısa, kömür karası saçları, bir Koreliye nazaran daha az çekik, büyük gözleri vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Love, Two Mouths / Taekook
FanficJeon Jungkook, sarhoş bir şekilde sokakta yürürken kıytırık bir kafenin önünde uyuyakalır. Sabah onu karşılayan garson ise oldukça çekicidir.