Tanrı beni çok mu seviyordu? Bu yüzden miydi beni Taehyung'a kavuşturması? O şuan benim sıkı kollarım arasına bir bebek edasıyla sokulurken dünyanın en huzurlu anlarından birini geçiriyordum belki de. Onun şeftali kokusunu tekrar solumak, gri saçlarının her bir telini sayabilecek yakınlıkta olmak; benim için huzurun tanımıydı. Benim ömrüm Kim Taehyung'a bağlanmıştı kısa sürede. Hayatımdaki bütün mutluluğum, huzurum, sevincim, duygularım o olmuştu.
Ben ilk âşık olduğumda lise üçüncü sınıftım belki de. Sarışın bir kızdan çok hoşlanmıştım. Pek sosyal olmadığımdan genel olarak platonik takılırdım. Jimin sayesinde açılmıştım o kıza. Soyeon... Ciddi anlamda çok güzel geliyordu o zamanlar gözüme. Okulda oldukça popülaritesi vardı. Büyük bir hayran kitlesine sahipken o zamanki Jungkook'a bakması saçmalık gibiydi. Pek yakışıklı değildim o zamanlar. Soyeon'un bana bakması imkânsızın ötesiydi.
Ardından beraber olduk. Liseyi bitirdik ve uzun ilişkimize devam ettik. Her şey iyi gidiyor derken bir anda takla attım çakıllı yolda. Bundan yaklaşık bir ay önce eve geldiğimde Soyeon beni aldatıyordu. İçmeye gittim, fazlaca sarhoş oldum ve işlek bir sokakta, ufacık bir kafenin önünde uyuyakaldım. Sabahına ise tüm hayatım yeniden başladı. Taehyung beni karşıladı ve ben ona bakışımda âşık oldum. Kabul etmem uzun sürmemişti çünkü ne zaman düşünsem bütün yolların ucu yine Taehyung'a çıkıyordu. İlk âşık olduğumda on yedi yaşındaydım fakat gerçekten âşık olduğumda yirmi altı yaşındaydım. Benim aşkım Taehyung'tu.
O da şimdi okuyordu. Üniversitede son sınıf öğrencisiydi.
Boynuma sürtünen burnu huylanmamı sağlarken kafamı ondan yana çevirdim. İmkanı varmış gibi bana daha çok yapışıyordu. O ciddi anlamda sevgiye muhtaç bir bebek gibiydi. Tatlı mırıltıları tebessüm etmemi sağlarken "Taehyung," dedim bir anda. Kafasını kaldırdı ve meraklı gözlerle bana baktı. Gözlerini gözlerime tamamen kilitledi ve benden gelecek cümleyi bekledi. "Bir daha uzak kalmasak?" Kıkırdadı ve göğsümde olan kafasını kaldırarak tam şakağıma bir öpücük kondurdu. Zarif ellerini yüzümde gezdirirken sevgi dolu gözlerle bana bakıyordu. "Elbette kalmayacağız Jungkook." Gergince dilini dudağında gezdirdi. Bir şey söylemek istiyor gibiydi.
"Seni seviyorum Jungkook ve sadece senin de beni sevmeni istiyorum."
Taehyung sevgiye muhtaçtı. Yirmi üç yaşındaydı fakat hâlâ bebek gibiydi. Huyları, hareketleri bir bebeği aratmıyordu. Ona baktım derince. Gülümsedim ve alnının tam ortasını sıkıca öptüm. "Bende seni seviyorum Taehyung, sev beni, seveyim seni." Kafasını tekrar boyun girintime yerleştirdi ve düzenli nefeslerini çarpıtmaya başladı. Bir anda aklına bir şey gelmiş gibi kafasını kaldırdığında şaşkınca ona baktım. "Bebeğim? Bir sorun mu var?"
"Bir hafta sonra kampüs açılıyor!" Bıkkınca yüzünü omzuma kapattığında yüksek sesle bir kahkaha attım. Bu tarz çocuklaşmaları o kadar hoşuma gidiyordu ki kelimeler yetersiz kalırdı. Bazen yüzünü ısırasım geliyordu. Dolu dolu olan yanaklarını yerinden kopartasım geliyordu. Ben Taehyung olmadan bir hiç gibi hissediyordum. Onun beni terk edecek olma düşüncesi bile aniden bunalmamı sağlıyordu. Ya beni aldatırsa? Hayır, sanmam.
Kahkahalarım son bulduğunda gri saçlarından öptüm. Kafasını kaldırdığında yanağına, alnına ve şakaklarına da aynı öpücüklerimden kondurdum. Yüzüne tatlı pembeliler yerleşirken "Aç mısın güzelim?" diye sordum. O yüzünü elleriyle kapatırken kafasını salladı. Tekrar tatlı bir kıkırtı bıraktım ve yanından kalktım. O benim odadan çıktığımı sansa da ben asla beklemeyeceği bir atakla karşıladım onu.
"Ya! Jungkook yavaş! Tanrım düşeceğim!" Onu omzumdan sarkacak şekilde kucağıma aldığımda inkârla bağırıyordu. Sırtımı yumrukluyor, giydiği kısa şorttan belli olan esmer pürüzsüz bacaklarını sallıyordu. O sırtımla yüz yüze gelirken, ben flörtöz bir şekilde onu cevapladım. "Düşmek, korkacağın son şey olsun bebeğim," Ardından çok beklemeden devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Love, Two Mouths / Taekook
FanficJeon Jungkook, sarhoş bir şekilde sokakta yürürken kıytırık bir kafenin önünde uyuyakalır. Sabah onu karşılayan garson ise oldukça çekicidir.