[ Bölüm 9 / Nerede Sevgin Taehyung? ]

98 17 43
                                    

En eksik hissettiğiniz zaman hangisiydi? Sol tarafınız ağrırdı, gerçek bir boşluk hissederdiniz. Kara delik gibidir o boşluk. Herhangi bir şey atsanız o şeyin sonu olurdu o delik. Asla geri alamazdınız. Bendeki boşlukta öyleydi işte. Ucu bucağı yoktu. Orada kaybolmuş birçok geçmiş vardı. Geriye çekemeyeceğim geçmişler vardı orada. Geleceğimin geçmişi oracıkta kaybolmuştu. O benim tek geleceğimken kayboluvermişti bir anda.

Telefonumda en ufak bir bildirim yoktu. Ne bir arama, ne bir mesaj. Zira şuan sadece virgül atsa bile kafiydi benim için. Bu yaptığım bencillikti. Tamamen bir bencillikti. Ona türlü laflar söyleyip sonrasında bir iletişim beklemek, bencillikten başka bir şey değildi.

Parlayan ekranı kapattıktan sonra kafamı gömdüm siyah kılıflı yastığıma. Şuan bu yastıkta boğulmak istesem de asla yapamıyordum çünkü başımda durmadan söylenen bir adet Park Jimin vardı. "Hiç boşuna zırlama Jungkook. Hem çocuğu evden kovuyorsun hem sana mesaj atmasını bekliyorsun, bipolar mısın oğlum sen?" Kafamı kaldırıp ters ters baktım ona. Teslim oluyormuş gibi ellerini kaldırdı. Ona dil çıkarıp hemen sol tarafımda kitap okuyan Hoseok hyunga döndüm. "Hiç bakma Jungkook, bu sefer Jimin haklı." Derince nefes verip kimsenin yanımda olmayışına ağlamak istedim bir süre. Oysa ki o olsa şimdi sarılırdı bana. Beyaz tenime pembe dudaklarını bastırırken, şeftali kokusunu bütünüyle bahşederdi bana.

Bir anda aklımda parlayan fikirle doğruldum yatakta. Jimin ve Hoseok hyung merakla bana döndüğünde hızlıca kalktım yataktan. Odamdaki ufak dolaba ilerledim ve kapağını açıp içine bakınmaya başladım. Jimin arkamdan yaklaşıp ellerini belinde birleştirdi bir anne edasında. Arkadaşım olmasa "Jimin çorabımı gördün mü?" diyeceğim, o derece bir anne edası. Ben elimdeki siyah gömleği üstüme doğrulturken o da yüzüme yaklaştı. "Ne yapıyorsun oğlum sen?" Kafamı ondan tarafa çevirdim ve sanki bir şeyleri ima ediyormuş gibi baktım gözlerine. O kafasını Hoseok hyunga çevirdi ve tedirgin sesiyle konuştu. "Hyung, Jungkook beni sikecekmiş gibi bakıyor."

Hoseok hyung yüksek kahkahasını odada patlattığında Jimin sinirli olduğunu düşündüğü fakat aksine komik olan suratıyla ona ilerledi ve omzuna vurdu. Ardından bende gülmeye başladım. Onların bu aptallığına gülüyordum, benden büyük olmalarına rağmen -Jimin'e benden büyük olduğunu hatırlattığınızda götü kalkıyor o ayrı- benden daha küçükmüş gibi davranmalarına güldüm. Hemen ardından maziler canlandı gözümün önünde. Onun hayat veren kahkahaları geldi aklıma. İlk defa beraber maske yaptığımızda, maskeyi benim yüzüme sürdükten sonra ne kadar komik göründüğümü söyleyip aralıksız attığı kahkahalar geldi gözümün önüne.

Ben düşüncelerimle sırıtıp kafamı kaldırdığımda tamamen uçup gitmişlerdi. Çünkü Jimin sinirinden yumruk yaptığı ufak ellerini, Hoseok hyungun ağzına sokmaya çalışıyordu.

"Ne yapıyorsunuz lan?" Hoseok hyung, üstüne çıkan Jimin'i ittirmeye çalışıyor, çekiştirilen kızıl saçlarını kurtarmaya çalışıyordu. "Jungkook! Al şu yer cücesini üstümden! Ah, saçlarım acıyor lan!" Derin bir nefes verdim. Elimi burun kemerime götürüp sıktığımda asla değişmeyeceklerini geçirdim içimden. Lisede de böyleydi bunlar. Atışmadıkları gün yoktu. Tabii Hoseok hyung bizden büyük olduğu için üst sınıftaydı. Jimin de her teneffüs Hoseok hyungun sınıfına gidip keyif olsun diye saçlarını çekiştirirdi. Ben pek sosyal değildim lisede. Pek de arkadaşlık kurmak isteyen olmazdı zaten. Sınıfın en uç köşesinde olur, zorunda olmadıkça konuşmazdım.

Sonra bir anda girdiler hayatıma. Jimin sınıfımıza nakil oldu. İlk başlarda en ön sıralara geçip daha sosyal insanlarla takılırken benim sınıfla hiç alakam olmadığını gördüğünde ilk adımı o attı. Adımız, yaşımız derken bir baktık ayrılmaz olmuşuz. Jimin'in ailesi bir nevi benimde ailem olmuştu. Her zaman arkamda olmuşlardı. Jimin'in babası bana gerçek bir baba şefkati gösteriyordu ve annesi ise beni sanki gerçek annemmiş gibi kollarını sarıyordu bana. O zamanki lise çocuğu Jungkook'un buna ihtiyacı vardı çünkü. Aile şefkatine ihtiyacı vardı. Belki biraz klasik olacaktı fakat benim babam alkolik bir şerefsizden başka bir şey değildi. Annem ise sözde çok âşıktı ona. Ağzından çıkan hakaretlerin hiçbirine sesini çıkarmaz, boynunu eğip kirli sözlerin onu delip geçmesine izin verirdi.

One Love, Two Mouths / TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin