"Yaralarımızı saracak bir el ararız. O , yara yüreğimize düşerken gözlerimizde biriken yaşlara engel olamayız. Bekleriz sadece bekleriz ve anılarımız gelir aklımıza. Eskisi gibi kalsın isteriz yaşadığımız anları."Acının tohumları bu gece ekilmişti ve o tohum artık büyüyüp kocaman bir ağaç olmuştu dalları Almira'nın boğazını sarıp O'nun içini daha çok acıtıyordu. Artık hissettiği bu acı yüzünden görüş alanı daralmaya başlamıştı her şeyi puslu görüyordu. Bedeni şu anda ruhu kadar sağlam değildi ama bu bedeni ve ruhu ayakta tutan tek kişi Alp Tigin'di. Alp Tigin, Almira'nın belini kavramış ve O'nu şefkatle kendi kollarının arasına almıştı.
Alp Tigin ellerini, Almira'nın soğuk yüzüne getirdi. Almira'nın gözleri kapanmak üzereydi. "Uyuma Almira." dedi.
Çok kan kaybediyordu o yüzden vücudunun her bir uzvu sopsoğuktu. Yanlarında şu anda sadece Füsun vardı. Agâh, Muhafız'ı yakalamak için peşinden gitmişti.
Füsun, Alp Tigin'in kucağındaki Almira'ya yaklaşıp nabzını kontrol etti. "Nabız durumu gayet iyi ama hemen eve gitmemiz gerekiyor." dedi.Alp Tigin, Füsun'a endişeyle bakarak "Kan kaybediyor acele etmeliyiz." dedi.
Füsun'da, onaylamıştı bu durumu.Agâh'ta sonunda nefes nefese koşarak yanlarına geldi. Zorlukla yutkundu ve dudaklarını birbirine bastırarak alnında biriken terleri sildikten sonra nefes nefese "Yetişemedim kaçtı hain." dedi.
Füsun , endişeyle "Bizim şimdi işimiz O'nu bulmak değil Abi , Almira yaralandı ne yapacağız?" diye sordu.
Agâh, "Hastaneye gidemeyiz mecburen bizim laboratuvara gideceğiz. O'nu muayene ederiz orada hadi acele edelimde gidelim." dedi ve hep birlikte koşarak otelin bahçesinden çıktılar.
Alp Tigin, kucağında taşıdığı Almiray'la, Agâh ve Füsun'a eşlik edip koşmaya başladı. Almira soğuk terler akıtıyordu. Konuşulan her şeyi duyuyor ve biliyordu. Göğsüne saplanan merminin yarattığı acıyı bütün vücudunda hissediyordu. Alp Tigin , kanayan yara dinsin diye ellerini yaranın üzerine koymuştu. Almira , hissettiği bütün acıya rağmen Alp Tigin'in yanındayken huzura dalıyordu. İstanbul geceleyin soğuk ve pusluydu. Hep birlikte koşarak Galata kulesini geçtiler.
O kadar hızlı koşuyorlardıki bir sürü caddeyi geçtiler gecenin bir yarısı olduğu için caddeler gündüz olduğu gibi kalabalık değildi sessiz ve izbeydi. Agâh, nefes nefese Alp Tigin'e baktı "Alp Tigin, Eve yetişmemize az kaldı. Hemen alt kata geçeceğiz dikkatli olalım." dedi.
Sonunda bir sokağı daha geçtiklerinde eve vardılar aceleyle eve girdiler ve hızla merdivenlerden inip alt kata geçtiler. Karşılarına bir oda çıktı ve o odaya geçtiler. Odanın içinde bir sedye vardı. Burası bahsettikleri yer olan laboratuvardı. Buraya Agâh ne zaman yaralansa gelirdi. Füsun, Agâh'ın yaralarını her zaman burada sarmıştı. Agâh'ın gözlerinin önüne yine çektiği eziyetler ve işkenceler geldi ve zorlukla yutkundu. Çocukken Babasının O'na ve Füsun'a eziyet ettikten sonra getirdiği tek yer burasıydı. Agâh, hiçbir zaman çocukluğunu yaşayamamıştı çünki karşısında her zaman yaptığı doğruya ya da yanlışa kızan bir Babası vardı. Babasını hiçbir zaman affetmeyecekti. Kardeşine ve O'na yaptıkları içindeki ateşi söndürmüyordu. Artık eskide kalan şeyleri düşünmekten sıkılarak yanındaki Füsun ve Alp Tigin'e baktı. "Almira'yı sedyeye yatıralım." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BURÇE
FantasiAcı haykırışların ardında biten , kanlı gözyaşlarıyla sevdiklerinin cesetlerine bakarken. Yanına gelen Burçe'ye bakakalırsın o gün poyraz eserken. Koca Bozkırda , yalnızca acının eseri kalır.