8; oh simple thing, where have you gone?

114 25 5
                                    

sana kızgınım sevgilim.

en çok evrene kızgınım ama. tüm dünyaya kızgınım, hyejin'e kızgınım. içimde çiçekler aştıran gülüşünün katili olan herkese ve her şeye kızgınım.

çok acıyor yeonjun. senin canın yandıkça ben kanıyorum ve elimden hiçbir şey gelmiyor. olabildiğince yanında oluyorum ama yetmiyor, iyi değilsin.

yüzün çok daha az gülüyor artık, en son ne zaman o güzel gülüşünü duyduğumu hatırlayamıyorum bile. yemekten kesildin, bir deri bir kemik kaldın. yemiyorsun, yediğini kusuyorsun. saatlerce banyoda tuvaletin önünde ağlıyorsun. san ve minho seni her hafta dışarı çıkarmaya çalışıyor, evine baskınlar yapıyorlar. elleri boş dönüyorlar ama her seferinde. dışarı çıkmak istemiyorsun.

her hücren, her detayın benim için kıymetlinin de ötesindeydi zaten ama şimdi daha iyi anladım yeonjun.

sen soldukça ben ölüyorum.

rahat uyku bile uyuyamıyorsun sevgilim. bazen beni çağırıyorsun geceleri.

yatağın soğuk kenarına alışamadın hala, biri olmadan uykuya dalamıyorsun. sadece yanında oturuyorum, hiçbir şey yapmasam da sen galiba hyejin'in verdiği sıcaklığın benzerini buluyorsun bende. hemen sarılıp uykuya dalıyorsun.

gecenin yarısında hıçkırıklarla uyanıyorsun, onun adını sayıklıyorsun. bana sarılıp sakinleşiyorsun.

pencereden içeri süzülen ay ışığı yeonjun'un odasını hafifçe aydınlatıyordu.

soobin yanında uyuyan bedene baktı. sıkıca eline yapışmıştı yeonjun, dünyanın en rahatsız uykularından birini uyuyordu yine.

derin bir iç çekerek sevdiği çocuğun saçlarını yüzünden çekti soobin. ay ışığının etkisi miydi bilmiyordu ama yeonjun'un yüzü eskisinden daha solgundu artık. gözleri her daim akıttığı inciler yüzünden kıpkırmızıydı.

"HYEJİN!"

aniden yerinden zıplayarak uyanan yeonjun'la irkildi soobin.

"N-NEREDE? HYEJİN?" her zamanki gibi hızla yatakta doğruldu yeonjun. hyejin'in bedeninin olması gereken yere baktı ama yine bulamadı onu.

"hye.. hyejin?"

olmuyordu, hyejin'i atlatamıyordu. kendine çok kızıyordu, kendisinden nefret ediyordu ama kalbine söz geçiremiyordu. aylarca uzun saçlarının mis kokusunda huzur bulduğu kızı ve onun yaptıklarını silemiyordu. çok ağır gelmişti bu ayrılık yeonjun'a.

hıçkırarak ağlamaya başladı yine. durmadan tek bir ismi sayıklıyordu, zayıf elini kaldırıp başına vurmaya başladı. "gitme hyejin... n'olur gitme. dayanamıyorum artık!"

sesi titredi çaresizce. "yalvarırım geri dön."

soobin telaşla yeonjun'un ellerini tutmaya çalıştı. zayıf düşmüş bileklerinden kendine çekti hıçkırıklarla ağlayan çocuğu, sıkı sıkı sarıldı. bir eli yeonjun'un sırtındayken diğeri saçlarını okşuyordu.

"geçti..."

yeonjun'un sarsılan omuzlarıyla gittikçe daha çok parçalanıyordu soobin. titreyen sesini her duyuşunda biraz daha kanıyordu kalbi. kıyamıyordu yeonjun'a ama elinden yanında olup sevdiği çocuğun acıyla haykırmasını dinlemekten başka bir şey de gelmiyordu.

"geçti yeonjun... şşşş..." dedi kendi sesindeki acıyı kontrol etmeye çalışarak.

yavaş yavaş sakinleşmeye başladı yeonjun. kesik nefeslerinin arasına dolan soobin'in tanıdık kokusu gittikçe daha çok mayıştırdı onu. dışarıdan gelen kuşların sesiyle göz yaşları içinde kendini huzursuz uykunun kollarına bıraktı.

son bir yaş düştü yeonjun'un gözlerinden. o yaş büyüdü ve kocaman bir deniz olup soobin'i içinde boğdu.

senin için ne yapmalıyım bilmiyorum yeonjun. tek bildiğim şey geçmişteki o mutlu anların kıymetini daha çok bilmem gerektiğiydi.

onunla gülüştüğün anlar bile o kadar kıymetliymiş ki.

o minik basit mutluluklar bile kayboldular şimdi sevgilim.

****
datlu rüyalar

a letter for you | yeonbin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin