13; this love will never grow

223 28 47
                                    

on yıl geçmişti.

yeonjun liseden sonra üniversiteye gitmemiş onun yerine spor hayatına yoğunlaşmıştı. uluslararası arenada madalyaları olan bir taekwondocuydu artık. yirmi sekiz yaşındaydı artık.

omzuna yumruk atan koçu jungkook'a bıkkın gözlerle baktı yeonjun. bir yarışma nedeniyle italyadaydılar ve jungkook dışarı çıkıp içmek istediği için yeonjun'u rahat bırakmıyordu.

"normal koçların sporcuları içmesin diye çırpınmaları gerekmiyor mu?" dedi yeonjun göz devirirken. "sen içmeyeceksin zaten ben içeceğim. sadece otelden çıkmayacağına söz vermen lazım eğer seni yalnız bıraktığım duyulursa parçalarlar beni."

jungkook gözlerini büyütüp dudağını büzerek yavru köpek bakışları atmaya başladı.

"ıy, git hyung tamam." jungkook sevinçle yeonjun'a sarıldı.

"en geç beş saate gelirim!" dedi jungkook ayakkabılarını giyerken. ardından doğruldu ve kapıdan sıvışmadan önce sırıtarak yeonjun'a baktı. "veya tüm gece gelmeyebilirim."

yeonjun arkasından otel terliğini kapıya fırlatırken o neşeli adımlarla hoplaya zıplaya dün gece gittiği bara doğru yol aldı. yeonjun bilmese de jungkook, dalgalı saçları ve esmer teniyle muhteşem bir italyan yakışıklısı yakalamıştı. ellerinden kayıp gitmesine izin veremezdi.

yeonjun iç çekerek camdan ışıkları yanan şehre baktı. o da dolaşmaya çıksa ne olurdu ki?

hava hafif serin olduğu için siyah boğazlı kazağını ve üstüne ceketini giydi. siyah saçları ensesine hafif değiyordu, onlara dokunmamaya karar verdi. milano sokaklarında ağır adımlarla dolaşmaya başladı.

şehir ışıl ışıldı, renkli reklam posterleri, büyük ekranlar, el ele tutuşan sevgililer ve sokakları kaplayan lambalar. yabancı kelimelerle dolu posterlere bakarken tanıdık bir şey gördü yeonjun.

kahve saçlı birisi posterin üstünde naif bir tebessümle duruyordu.

choi soobin
'ilk aşk' temalı resim sergisi

aniden zaman yavaşlamış gibi hissetti yeonjun. yanından geçip giden insanları görmedi, omzuna çarpıp sinirle mırıldanılan küfürleri duymadı bile.

telaşlı gözleri posteri dolaştı, bugün serginin son günüydü. sergi gece yarısında kapanacaktı.

bakışları saatine gitti, elli dakika kalmıştı serginin kapanmasına. hızlı ve titreyen elleriyle konumu telefonundaki haritaya girdi.

giderse onu orada görebilir miydi?

koştu, koştu, koştu.

taştan bir binanın önünde nefes nefese durdu, hızla atan kalbini sakinleştirmek için bir dakika bekledi. elini göşsünün üstüne götürdü. koştuğu için mi bu kadar hızlı çarpıyordu kalbi?

sarsak adımlarla içeri girdi.

daha önce çok resim sergisine gitmemişti ama yine de buranın oldukça sade ve zevkli dekore edildiğini söyleyebilirdi.

tablolar duvarlarda asılıydı, odanın ortasında bir kaç kokteyl masası vardı. sergiyi görmeye gelenler acelesiz tavırlarla tabloları inceliyor ve içeceklerini yudumluyorlardı. sarı loş bir ışık vardı mekanda, arka planda çok yüksek olmayacak şekilde bir şarkı çalıyordu.

a letter for you | yeonbin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin