I | KAZA

151 6 3
                                    

Yavaşça ilerleyerek kollarımı yüksek taburede bana sırtı dönük şekilde oturan sevgilimin boynuna doladım ve başımı omzuna yasladım. Büyük eli anında kolumu sıvazlamaya başladığında dudaklarımı kulağının arka kısmına bastırdım.

"İmge sonunda aramıza katıldı." dedi Seda kinayeyle. Masumca sırıtıp ona bir öpücük gönderdim. Doğum gününe geç kalmamın geçerli bir sebebi vardı, inşaat mühendisi olmak kolay değildi. Bu ara bağlı olduğum inşaat firmasıyla büyük bir projeye imza atıyorduk ve plan çizimleri çok uzun sürüyordu.

Emir, kolumu kavrayarak taburenin etrafından dolanmamı sağladı. Kalçamı bacaklarının üstüne yerleştirirken dudaklarımı yanağına bastırdım.

Birkaç kişinin gözlerini üstümüzde hissettim ama umursamadım.

Konuya odaklanmadan omzuna atmadığım elimle yüzünü yavaşça okşamaya başladım. Tanrım, ne kadar da şanslıydım. Sevdiğim bir hayatım, sevdiğim bir işim ve aşık olduğum bir sevgilim vardı.

Mavi gözleri benim elalarımla buluştuğunda dişlerimi göstererek gülümsedim. Beni taklit ederek gülümsediğinde çıkan gamzelerine teker teker öpücük kondurdum. "Seni seviyorum." dediğinde, içime dolan şey yüreğimi kavradı, benliğime mutluluk saldı. O nasıl beni sevdiğini söylemekten bıkmıyorsa, ben de duymaktan bıkmıyordum.

"Hey! Buraya odaklanabilir misiniz? Doğum günü kızı benim abi." Çantamı omuzumdan çıkarıp yere bıraktım ve masadaki çerezlerden birkaçını avuçlayıp ağzıma attım.

Emir bir eliyle belimi okşarken diğeriyle garsona işaret yaptı. Genç çocuk yanımıza geldiğinde gülümseyerek konuştum: "Kırmızı şarap alabilir miyim lütfen? Yıllanmış olursa sevinirim." Garson diğerlerine de siparişleri olup olmadığını sorduktan sonra yanımızdan ayrıldı.

Burası oldukça salaştı. Ahşap masaların malzemesinden yapılmış sandalyeler, loş ortam, hafif hafif çalan müzik duvardaki tablolarla bütünleşiyordu ve ortaya harika bir mekan çıkıyordu. Burayı Seda keşfetmişti.

Altı kişilik masada bir sandalye boştu, çünkü ben o tahta parçasından daha rahat bir yerde oturuyordum. Normal şartlarda bu şekilde davranışlar sergilemezdim ama burası oldukça salaş bir yerdi. Etrafta yiyişen çiftler olmasa da sevgilimin kucağına oturmam kimseyi rahatsız etmişe benzemiyordu. Mekanın tamamı gençlerle kaplıydı.

"Burayı nasıl buldunuz?" dedi Ufuk elini Kevser'in omzuna atarak. Seda bu hikayeyi anlatmayı severdi. Onlarca kez dinlemiştim.

Erkek arkadaşımın kız kardeşi dikleşerek gülümsedi ve içkisinden bir yudum alarak konuşmaya başladı: "Biz üniversiteden bir arkadaşla geziyorduk, şans eseri benim tansiyonum düştü ve en yakında burası vardı." diyerek hikayeyi oldukça kısalttığında şaşırmadan edemedim. O hikayeleri kısa tutmazdı, burayı keşfedişini anlatmaktan sıkılmış olmalıydı.

Masa sessizliğe büründüğünde hepimiz diğer insanların çıkardığı uğultuya odaklanmıştık. Önüme konulan büyük şarap kadehiyle gülümseyip bardağı kavradım. Her zaman yaptığım gibi şarabı önce koklarken beni izlediğini hissedebiliyordum. "Kiremit," diye mırıldandım. "Kaç yıllık acaba?" Renginden eski olduğu anlaşılıyordu ama ne kadar eski olduğunu anlayacak kadar iyi değildim. Kadehi dudaklarıma götürüp büyük bir yudum aldığımda sıvıyı ağzımda dolaştırdıktan sonra yuttum. "Alalım." dedim hâlâ tepemizde dikilen garsona.

"1994 yapımı efendim." dediğinde garsonu onayladım. Eski olduğu belliydi ama ben daha çok iki binler olduğunu düşünmüştüm. Yine de yaklaşmıştım işte.

FECAATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin