2

789 72 168
                                    

kazuha :

scaramouche, tanıdığım en huysuz insan olabilir. ama huysuzlugunun yanında ayrıca tatlı bir yanı da vardı. bazen davranışları beni güldürüyordu.

ortak yanımız da vardı. o da benim gibi japonyadan gelmişti. onu daha tanimiyordum, ailesi nasıldı, ilgi alanları neydi bilmiyorum ama yorum yapabilirim. mor en sevdiği renkti, ama bütün koyu renkleri seviyor olabilirdi çünkü giydiği bütün kombinasyonlar koyu renklerden oluşuyordu. müzik dinlemeyi seviyordu. okulda sürekli büyük kulaklığı ile dolaşıyordu ve insanlarla arası pek iyi değildi. gözüne göz kalemi sürmeyi seviyordu, değişik kolye ve yüzükleri de seviyordu. şuan bana her an saldıracak bir kedi gibi davransa da iyi anlaşacağımızı düşünüyorum.

"Ne yapıyorsun?"

onun korkunç sesini duyduğumda, mutfak tezgahındaki uyuşturucu tozlarini burnuma çekiyordum. çantasını yere atma sesini duyunca, hızlıca tezgaha yaslanıp uyuşturucu tozlarini saklamaya çalıştım. çünkü onun neye sinir olacağı belliydi olmazdı, odamızda uyuşturucu bulundurduğum için beni gebertebilirdi bile.

"hiç, sen ne yapıyorsun?"

mutfağa girip, tam karşımda dikildi. hal hatır sorarak konuyu kapatmaya çalışsam da bu imkansız gibiydi. bana o kadar yaklaştı ki aramızda pek bir mesafe yoktu. o kadar yakındı ki etrafında yayılan siyah kötü enerjiyi görebiliyordum. ve bu iyiye işaret değildi. valla sıçtım. 

"arkanda ne var?"

"bugun çok güzel gözüktüğünü söylemiş miydim? bak bu kolye guzelmis!"

elimi boynuna uzatıp, haç sembollü kolyeyi tuttum. dini birisi değildi, dekor olsun diye taktığına eminim. elime bir şaplak atınca elimi hızlıca geri çekip başımın arkasına koydum.

"dün oda leş gibi ot kokuyordu. şimdi de mutfağımda uyuşturucu mu çekiyorsun?"

"burası teknik olarak benim de mutfağım." bunu neden söyledim ki şimdi, diri diri gömülmek mi istiyorum?

biraz riskli bir cevap verdigimi kabul etmeliyim. beni, kenara doğru ittirip tezgahın üstündeki tozlara baktı. parmağını toza sürüp kokladı.

"nakuweed mi bu?"

nakuweed bu aralar popüler olan toz şeklinde ki bir uyusturucuydu. yani gençler arasında.

"olabilir de olmayabilir de.." dedim yutkunarak. 

kollarını bağlayarak bana doğru baktı ve beni süzdü. her an kafama yumruk atabilirdi ya da kolumu çimdikleyebilirdi çünkü bulaşıkları yıkamadığımda hep böyle şeyler yapıyordu. pek dersimi aldığım söylenemez ama..

"bende istiyorum."

"sen? ne? nakuweed mi?"

"evet, salak. uzun zamandır bunlardan bulamıyorum çünkü."

"böyle şeyleri sevmediğini düşünmüştüm?"

"odayı havalandırmayıp etrafı leş gibi ot kokusuna boğduğunda elbette sevmiyorum, aptal. ama bunları seviyorum, kafamı güzel yapıyor."

"peki.." cebimden toz paketi çıkarıp tezgaha doğru döktüm. onun hareketini takip ediyordum. kulaklığını çıkarıp kenara koydu, dizlerinin üstüne çömeldi.

arkadan onun belirginleşen yuvarlak, küçük kalcasina baktım. yumuşak gözüküyordu.

tozu burnuna doğru çekip geri çekildi, bir kaç defa burnunu çekip göz ucuyla bana baktı. bir şey demeden yanımdan geçip giderken, hızlıca ona doğru döndüm.

kazuscara ; sweather weather.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin