7

568 62 57
                                    

scaramouche:

dersim daha yeni bitmişti ama bütün günün yorgunluğu, daha gün bitmeden üstüme çökmüştü. sonraki ders için eşyalarımı toparladım ama sonraki ders öğleden sonraydi yani gidip yurt odasında dinlenebilirdim. mona, arkamdan bana gene söverek sonra görüşürüz derken sınıftan çıktım. koridorda yürürken, bir anda bir sınıfın içine çekilmem ile irkildim. kapı yavaşça kapanırken bende arkamı dönüp bunu yapan kişiye baktım. o an, kanım çekildi. vücudum kaskatı kesti ama karşımdaki kişiye öfkeyle bakabildim, ondan nefret ediyormuş gibi, onun ölmesini dilermiş gibi.

"dottore."

"seni bulmak ne kadar zormuş ya, kuni."

"ne istiyorsun? bir türlü yakamdan düşmüyorsun amına koyayım. borcunu ödeyeceğiz dedik ya neden köpek gibi peşimden dolanıyorsun, orospu çocuğu?"

sesimi ona bagirmamak için zor baskılıyordum.

"kalbim kırıldı ama kuni, çok kabasin. buraya seninle daha fazla vakit geçirmek için gelmiştim.."

"bana bak, polisi ara-"

polis lafını duyar duymaz, dottore gülmeye başladı. onun kahkahaları sanki kulağımı tırmalıyordu. yumruğu onun suratına patlatmak istiyordum.

bana doğru bir adım attı, bende geriye doğru bir adım. duvara yaslanmak zorunda kalmıştım. dottore, bundan zevk alıyormuş gibi üstüme doğru eğildi ve kulağıma yaklaştı.

"polis mi? hadi ama kuni, senden daha iyisini beklerdim. hapise gireceksem, sende benimle aynı cehenneme geleceksin. sicilin pek temiz değildi dimi? böyle bir okula kabul edilmene şaşırdım açıkçası. uyuşturucu geçmişi, intihar teşebbüsü, uyuşturucu satmak, birisine saldırmak, hırsızlık."

vücudumun titremesi dışarıdan gozukmese bile, içimde bir yerde zangır zangır öfkeden ve korkudan titriyordum. öfkeli, soğuk gözlerimi ona çevirdim. dottore bakışlarımı görünce bir kez daha güldü ama gülmesi bu sefer uzun sürmedi. yüzümü sertçe kavradi, bende onun kolunu kavradım.

"Şuan gozuktugun gibi korkusuzun teki değilsin sen kuni, korkagin tekisin."

yüzümü ittirerek bıraktı. o sınıftan çıkarken, ben sadece öyle kaldım. öfkeden veya korkudan titreyerek. dudağımı ısırdım ve yumrugumu sıktım, ama kendimi ne kadar sıkarsam sıkayım üstümdeki bu gerginliği atarmıyordum ve ben böyle birisi değildim. olamazdım. korkusuz olmak zorundayım.

....

yurt odasına girdiğimde, üstümdeki stresi hala atamamıştım. daha doğrusu, sarhoş gibiydim. dünya sürekli kayıyordu, sesler çok derinden geliyordu, hastalanmış gibi hissediyordum.

içeri girip ayakkabılarımı çıkardım ve çantamı omzumdan sarkıtarak girişin ortasına bıraktıktan sonra mutfağa ilerledim. tezgahta duran rastgele bir bardağı alıp içine su doldurdum ve suyu kafam diktim. siktir, iğrenç bir durum bu. elimi alnıma götürerek, parmaklarim ile kaşlarımın arasını ovdum ama alnım neden bu kadar terliydi? ne sikim oluyordu bana? bir çeşit atak mı? mental çöküş mü? ne bokum böyle bu? üstümdeki tişört bile bana dar geliyordu, sokacağım. parmağım ile tişörtümü araladim, nefes almak hala çok zor geliyordu. kendimde duyduğum öfkeyle dudağımı ısırdım ve mutfak çıkışına doğru yürüdüm. kapı eşiğinde durup esige tutundum.

içeri doğru baktım. kazuha, kulaklık takmış yere oturmuş sehpada ders çalışıyordu.

sallanarak, zorlanarak onun arkasındaki koltuğa gittim ve kendimi koltuğa bıraktım.

kazuha, hareketi fark etmiş olmalı ki arkasına dönmek üzere kulaklığını tuttu ve çıkardı.

"geldiğini fark etmedi-"

yüzünü bana çevirmek üzereyken, elim ile onun yüzünü durdurdum.

"ehm?"

"sadece böyle kal."

onun salık saçlarının aralik bıraktığı ensesine baktım. yutkundum. bu halimi görmesini istemiyordum. sadece ona yakın olmak istiyordum ve öylece onu izlemek. bunu beni sakinleştireceğini biliyordum.

"Emin misin? sesin iyi gelmiyor ve eğer bir sorun vars-"

"bir şeyim yok, sadece sikik dersine çalış."

gergin olduğu belliydi. elimi yanağından çektiğim esnada, elimi hava tuttu.

gözümü ona çevirdiğimde, kırmızı gözleri keskin bir ifadeyle üstüme kilitlenmişti.

"ne saklıyorsun?"

"..."

ona kaşlarımı çatarak baktım, bana karşı gelmesi bir şekilde sinirimi bozmustu.

"ölüye benziyorsun."

elimi, hızlıca geri çektim ve koltukta arkamı dönerken, "bir şeyim yok." dedim soğuk bir ses tonuyla. bana acımasını istememistim ama illa ki sözümü dinlememek zorundaydı. bu kadar dik başlı olmak zorunda mıydı?

bileğimi sıkıca kavrayınca, ona dönüp bağıracaktım ki kendisi beni sertçe kendine çevirdi. koltuğa çıkmış, oturmuştu. yüzü o kadar yakındı ki beyaz saçları, yüzümü okşuyordu. nefesimi tutmuş, ona şaşkınlıkla bakıyordum çünkü bu kesinlikle beklemediğim bir hamleydi. o ise, kırmızı gözleri ile beni tehdit ediyordu. bu tehdidin diğer tehditlerden farkı, beni korkutmuyor olmasıydı. bu bakışlar beni neredeyse nefessiz bırakıyordu ki, sonunda konuştu.

"Benden bir şey saklamanı istemiyorum. birisi seni incitti ise, bana söylemeni istiyorum."

bakışlarımı ondan kaçırıp, başka bir yöne doğru baktım.

"birisi beni incitemez."

"bunu biliyorum."

derin bir nefes verip ona döndüğüm esnada üstümde bir ağırlık hissettim. kazuha, başını omzuma doğru koymuş, bedenini bana yaslamıştı.

"..gene de, benden bir şey saklamanı istemiyorum. senin hakkındaki herseyi, her bir parçayı bilmek istiyorum."

gözlerimi hafifçe kısarak, üstümde duran kazuhaya doğru baktım. ona ne olmuştu, ne ara bana bu kadar bağlanmıştı? acaba bıkıyor muydu, bağlandığı kişi bağlanacağı son kişi olmalıydı. ne olursa olsun, bana bağlanmaması gerekiyordu. şuana kadar benimle olan herkes bir şekilde incinmişti çünkü hepsini eninde sonunda kullanmıştım. hepsinin sonu, sanki uyuşturucu etkisinde kalmış, tükenmiş, artık insanlığı kalmamış gibi oluyordu. ve aynısının kazuha'ya olmasına izin veremezdim.

onu üstümden hafifçe dirsegim ile ittirip, koltuktan kalktım ve soğuk bakışlarımı ona çevirdim.

"bilmemen senin için daha iyi."

bakışlarını yukarı kaldırarak bana sakince bakıp, gülümsedi. ama bir şey demesini tercih ederdim çünkü bu bakış onu hafife almamam hakkında beni uyarıyordu.

kazuscara ; sweather weather.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin