6

541 68 50
                                    

git diyordu tüylerini diken diken eden bir ses. kaç buradan. bir parmak çenesine dokundu. acele et. derken karmaşık sesler, eller ve yüzler koridorda koşmaya başladı. şşt, bu taraftan, koş. tek kelime etme. ölüm kalabalık insanların arasında dolanıyordu sanki. scaramouche ölümü gördüğünde ölüm korkusu da bütün vücudunu ele geçirdi. sesi dinledi ve kaçtı.

kazuha:

sırtımdaki şiddetli ağrı ile uyanıp başımı ovalayarak doğruldum. etrafa bakındım. burası benim dairem değildi. gece büyük ihtimal, sarhoş olmuş olmalıydım.

"günaydın uykucu."

başımı sesin geldiği yöne çevirince koltuktan başını sarkıtmış heizouya baktım. o koltukta uyuyordu ben ise yerde. bir anlığına içimi bir korku kapladı ama bakışlarımı anlamış olmalı ki, konuştu.

"merak etme aramızda bir şey olmadı. hem burası venti ve xiao'nun evi."

başımı ovaladim ve ağrıyan boynumu geriye doğru yaslayarak esnedim. tavana doğru bakarken ani bir his ile hızlıca yerimden kalktım.

"scara nerede?!"

heizou bana boş gözlerle baktı. sonunda doğrulup koltukta oturur pozisyona geçti.

"hatırlamıyor musun? boynun ısırdın-"
"o kısımları hatırlıyorum ama sonra peşinden gittim ve.."

bana durmamı söyleyen bir el işareti ile olduğum yere kenetlenmiştim. ne biz söz ne de bir göz teması. sadece durmamı söyleyen bir el işareti. ve bende durmuştum.

elimi yüzüme koyarak küfür ettim. doğruldum ve ayağı kalktım.

"ne yapıyorsun?"
"ne yapıyora benziyorum? gidip adam akıllı özür dileyeceğim."
"senin yerinde olsam bunu yapmazdım çünkü hala sinirli olabilir."
"benim yerimde değilsin ama."

yerdeki siyah ceketimi alıp, çıktım.

daireye geldim ve anahtarımı cebimden çıkarıp kapıyı açtığımda karşımda gördüğüm kişi beni pek mutlu etmedi.

"mona."

yüzüme sahte bir gülümse yayıldı. salonda oturuyordu, üzerinde atlet ve altında ise scaramouche'un bir eşofmanı vardı. gözünü yavaşça bana çevirirken, onu orada parçalamak istedim.

ne işi vardı burada? ne yapıyordu? dün geceden beridir burada mıydı? geceyi beraber mi geçirdiler? hayır, hayır, hayır, hayır. bu kız resmen herseyi mahvediyordu. o ince boynunu tutup kırmalıydım, paramparça etmeliydim, hayır, hayır.

"içeri girmeyecek misin?"
"gireceğim."

mahvedeceğim.

kapıyı kapatarak içeri girince, mona ayağı kalktı. bana doğru yavaş adımlar ile yaklaşırken yumrugumu sıkarak ona gülümsemeye devam ettim.

"berbat bir oyuncusun."
"anlamadım?"

mona, bana aşağıdan cok bilmiş tavırla bakıp sırıttı.

"dün gece onunla yattım."

bütün kanım çekildi ve nefesimi tuttum. elimi bir an onun boğazına doğru kaldırdım, ama mona hareket etmeden bana sırıtarak bakıyordu. elim havada kalmıştı öylece.

"bundan bahsediyordum." arkasını dönüp saçını toplamaya başladı. "onunla yatmadım merak etme. o bücür benim en yakın arkadaşım. bunu söylemekten pek gurur duymuyorum tabii ama benim tavırlarım veya kişiliğimden dolayı arkamdan konuşup, kazık atacak birisi olmadığı için onun arkadaşlığı benim için değerli."

içeri yavaşça girerken, bu yaptığım rolü keserek onun arkasından soğuk bir tavırla baktım. elimdeki ceketi yere attım.

"ne işin var burada?"
"dün onu kalabalığın arasından geçerken gördüm ve peşinden gittim."

ama ben gidememiştim. mona yerdeki kıyafetini alıp, konuşmaya devam etti.

"scara'nın uyuşturucu geçmişi var, biliyor muydun?" dedi bana bakmadan.
"kendinden pek bahsetmez."
"bana da öyle. ama sarhoş olunca ağzından her bir bok çıkar. o yanlış bir şeylere bulaşmış olmalı. ama pek bir bilgim yok. sadece bazı anlar tetikte olduğunu fark ediyorum o kadar."
"dün tuhaf bir şey oldu aramızda."
"çocuğu emmişsin ulan."

ona baktım ve bu sefer güldüm. mona, belki de düşmanım olmak zorunda değildi. o da bana bakarak gülümsedi.

"onu kafaya taktığını zannetmiyorum."

onun odasına doğru ilerleyince mona onun sabahki dersine gittiğini söyledi. benimde seçmeli dersim vardı ve gitmem gerekiyordu her ne kadar uykusuz olsamda. o yüzden odamda üstüme rahat bir kaç kıyafet geçirdim ve mona ile birlikte daireden çıktık. o kendi dairesine giderken bende kendi dersime gittim.

sınıfta bile, o aklımdan çıkmadı. dün yanımdan öylece geçip giderken, yüzünü dahi görememiştim. büyük ihtimal korkmuş olmalıydı. sınıfa profesör girince başımı kaldırıp baktım. bu yeni bir profesördü. şuan kafam çatladığı için başımı masaya koydum ve dersin geri kalanında uyudum.

ders bitince, esyalarimi toplayıp anfiden inerken yeni profesör bana el işareti yaptı. onun yanına doğru iç çekerek gittim.

"kazuha'ydı dimi? yoklama alırken uyuyordun."
"evet, kusura bakmayın dün gece biraz uyuyamadım."

bu adamı gözüm bir yerden ısırıyordu. tahtaya doğru bakıp yazılı olan ismine baktım.

doktor dottore.

birisi bilegimden tutup cekiştirince, o yöne baktım.

"scaramouche?"

ama o bana bakmıyordu. gözlerinde ki korku dolu ifadeyle profesöre bakıyordu, sanki ölüme bakar gibi. bana zorla olsa da bakti ve konuştu.

"kahvaltı yapalım."

o bileğimi çekiştirerek beni sürüklerken bende arkamı dönüp profesöre baktım. gözlerinde ki ifade, yüzündeki o soğuk gülümseme sanki kurbanını bulmuş ölüm meleği gibiydi.

"scaramouche? hey! scaramouche! kendim yürüyebilirim!"

scaramouche dönüp bana baktı.

"çok acıktım, o kadar." dudağını ısırdı. sertçe. daha önce onu bu kadar stresli görmemiştim.

başparmağımı onun alt dudağına koydum. o bana doğru şaşkınlıkla bakarken, ben ısırdığı alt dudağımı yavaşça aşağı doğru çekiştirdim. o, benim gözlerime doğru baktı, ben ise gözlerimi kısmış onun dudağına bakıyordum.

"kendine zarar vereceksin."

koyu, sisli gözleri benim gözlerime odaklanırken şimdi soluk gözlerine ışıltı gelmiş, bana hayret ile bakıyordu. 

ve o an,

ikimizde birbirimizi öpmek istiyorduk.


kazuscara ; sweather weather.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin