3-bahardan hallice gençliğim, nasılsa sonbaharda yine öleceğim

223 28 17
                                    

elena ledda-pesa

evimden kovuldum, evimden yoksun. yurdundan edilen tüm çocuklar beni duysun, azizim bahardan hallice gençliğim, nasıl olsa sonbaharda yine öleceğim

1913 saat akşam üzeri altı, Himler Ailesinin Evi

Kaldırım taşları, evimizin sokağının kenarında bir kaç sokak serserisinin veyahut evsizlerin yuvası olur. Oradan bir çok haykırışlar, sarhoş adamların sızlanmalarını duyarız, uçarı bir kafa, keskin bir mide ağrısı sersemletir adamı. Uykusunda boğulur, uyansa dahi hiç uyuyamamış gibi aklı kurcalanır, başına katlanılmaz ağrılar girer, yüreği de bedeni gibi soğumuştur. Taş betonlarda yitirilen bir ömür var. Kimsesiz adamlar kimsesizliğin acısını iyi bilir, kimsesizsen kalabalıklarda dahi, özünde o duyguyu hissedersin. Kaldırım taşı olmasa dahi, koca binada bir evsizden betersin. Öyleyim. Ne büyütüyor gözümde, ne de küçültüyorum, ruhumu dört duvardan fazla, koca binada bulamıyorum. Özgürlüğe düşkün hiç olmadım lakin ruhumun gidişinden beri geri gelişini bekliyorum. Katlanılmaz bir sancı var yüreğimde, adını da biliyorum. Beceriksiz bir adamın yürek sızısı, hiç bir şeye yetinmeyen, yetmeyen adamların uçarı kafasının bulanıklığı, yüreğindeki boşluk acısını iyi biliyorum. Kimsenin yerini dolduramadığı, taşla kaplı yüreğin, sivri uçları kanatıyor. Biliyorum, kanıyorum ve kimse yanıma ulaşamıyor. Koca binada ne kadarda yalnızım, yalnızlık içinde yapayalnızım. Kusmak istiyorum, büyümenin getirdiği yükleri yeni yeni tadan küçük genç adamlar gibi. Lakin biliyorum, ne küçüğün artık ne de genç bir ruha sahibim.

Ama yine de, dışarıdan izlenilen duygusuz gözler, genç olduğumu düşnür, ruhumun tutsaklığına bakmaz, kılığıma, kıyafetime bakar. Saçlarımın, gözlerimin güzelliğine bakar. Cebime bakar dolu mu diye, ruhumun ucuzluğunu umursamadan. Adıma bakar, soy adıma, ismime yakıştığımı bilmeden. Kim olduğuma bakar, gerçekte kimsesizken. İnsalar hep nasıl bir adam olduğuma bakar, nasıl adam olduğumu bilmeden. Şimdi etten kemikten ibaret, sadece dışımıza tapan bu insanlarla yan yanaydım. Babam ailevi bir kutlama yemeği hazırlatmıştı. Zira bugün babannemin ölüm yıl dönümüymüş, ölen kişinin anısına yemek verecekmişiz, daha yeni öğreniyordum. O kadar uzaktım bu eve ve içinde yaşanan olaylara. Ki zaten normali de bu değil miydi, ben hep sonralara bırakılan değil miydim? İlk kız kardeşim Marsila'nın doğum günü kutlanılmış, ilk ona bisiklet alınmıştı, ilk o yurt dışında gemilere binmiş, ilk o baba sevgisini görmüştü. Hep sonu çocuksu heyecanla sonuçlanan eylemleri ilk o tatmıştı. Bana sonuncu olma hakkını bile vermemişlerdi. Şaşırmış mıydım, ölü bir kadının bile bu evde benden daha çok hürmet görmesine. Şaşırmadım, şaşıramadım. Ben kimdim ki? Ben kimsesizlikte boğulan beceriksiz bir adamdan başka ne ederdim? Koca bir hiç...

Koca bir yoksunluk.

Elimde olan tek gerçek bu, bana aileden yadigar olan asıl şey bu. Yoksunlaşmam, kimseye ait olamamam. Ellerimde günler öncesi tuttuğum yüzük parçası bila anladı bunu ki, şimdi yerinde yok. Bir demire dahi sahip çıkamayan aptal herifin tekiyim. İşe yaramazlığın ederi benim. Yoksunlukta elimde ne varsa kaybeder veya bir hayduta çaldırtırım. Sahip olduklarım tüm şana layık olamam. Vatansızlar gibi bir yurt arar durur, bulamayınca da acısını başkalarından çıkartırım. Yanımdaki insanlar sıkılır benden, bana imrenerek bakarlar sırf sahip olduklarımı gerçekten sahip olduğumu düşündükleri için. Oysa...koca bir hiç değil mi?

"Surat asmayı kes kardeşim, nasıl olsa bulunur." Kardeşim Marsila'nın yumuşak sesini yakınımda duyduğumda üzerinde oturduğum koltukta biraz daha küçülmek istedim. Ailevi yemek masası capcanlı nimetlerle doluydu. Anma törenine geçmeden önce uzun bir sofra kurulmuş, yakın, ahbab olduğumuz insanlar hoş kıyafetleriyle evimize akın etmiş, hepsinin yüzünde sahte gülümsemelerle yanyana oturmuşlar, konuşuyorlar. Koca kalabalık bir hiçlikten daha beter ediyor beni. Buraya ait olmak için çabalayan çocukluğum gülüyor bana duvarın ardından. Gerçekten mi Jimin, diyor. Gerçekten ait olmak istediğin yer burası mı? Konuşmuyorum. Kafamdaki sesler çok canımı sıkıyor, kendi kelimelerime düşman kesiliyorum. Nereye aitim bilmiyorum, nereye aittim?

Filotimo | jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin