꓃⁠

1.8K 165 184
                                    

savsak adımlarıyla geldiği kapıya baktı, anahtarı çıkararak ucunu zorlanmadan yuvasına oturttu. başının ve parmak uçlarının ağrısını es geçerse eğer pek bir iyi durumdaydı lakin zihinsel çöküş yaşıyor oluşunu da göz ardı etmemek lazımdı. sarhoş değildi aksine hiç olmadığı kadar ayıktı, doğru ve yanlışın ayrımını yapacak kadar çalışıyordu beyni. ayağına ağırlık yapan ayakkabılarını girişte çıkarıp ağır adımlarla salonun orta yerindeki koltuğa bıraktı bedenini, gitarı çoktan yere serilmişti. telefonunun yeniden çalmasıyla derin bir iç çekti, sayısız arama ve mesajlar almıştı bugün.

kulağını tırmalayan cızırtılı sesten rahatsız olmuş orlacak ki bir hışımla kapadı. "jisung geldin mi?" yan odadan gelen sesle felix dışarı çıkmıştı, gözleriyle arkadaşını tararken onun da ne kadar bitkin olduğunu fark etti. buna rağmen dünyanın en parlak gülüşüyle gelmişti yanına.

"minho'yla konuştun mu?"

yutkunarak başını salladı iki yana, içi garipti. pişmanlık ve hüzün dolu kalbi atmayı bırakacak gibiydi.

"şimdiden özledim." dedi büyük bir sevgisizlikle, kalbini yeşerten tek kişiydi minho.

"seni her şeyden herkesten çok seviyorum jisung."

felix yanına geçerek saçlarını okşadı teselli amaçlı, uzun zaman önce yaşadığı toksik bir ilişki şu anki kararlarını etkiliyordu ve bu hoşuna gitmemişti. "eğer kendini yalnız hissedersen ara beni, unutma herkes gitse bile ben yanında kalacağım güzel meleğim." birkaç dakika okşadığı saçlarla oynamış ardından ise dışarıya çıkmıştı, onun da yalnız kalmaya ihtiyacı vardı ve jisung karışmazdı.

üzerini değiştirmek için girdiği odadaki kokuyla yüzü güldü.

dolaptan çıkardığı parçaları üzerine geçirerek yatağa uzandı, uzun zamandır bu denli yorgunluk görmemişti vücudu.

çalan kapıyla başını kaldırarak koridora baktı, lee felix asla ikinci kere eve dönmeden dışarıya çıkamazdı. pek bir unutkandı.

fakat kapıyı açınca felix karşılamamıştı onu, şişkin gözlerle lee minho vardı karşısında. içeriyi dolduran alkol kokusuyla yüzünü buruşturdu jisung.

"git buradan." diyerek kapıyı kapattı fakat zil sesi susmuyordu.

"jisung, yalvarırım konuşalım." acılı bir haykırıştı onun için.

pişman mıydı? evet. şu an sevdiği kişiye sarılıp onu içeriye almak istiyordu ama bunu yaparsa her şeyi mahvederdi. ailesiyle arasını bozabilirdi belki daha fazlası.

"bebeğim lütfen, aç hadi. bir anda böyle yapma bana."

yıkık sözleriyle kalbini yaralıyordu jisung'un.

"istemiyorum dedim sana minho, niye zorluyorsun?"

kapı arkasındaki bedene seslendi kısık bir tonda, pişmanlığını yansıttığı bir tondu bu.

"yalan söylüyorsun, anlat bana ne olduğunu. gün ışığım yapma böyle."

dolan gözlerinden firar eden birkaç yaşı silerek yere çöktü, yorgundu.

"hayır, sadece kalbimdeki boşluğu dolduracak birini arıyordum." elinin üzeriyle göz altından çenesine kadar yol çizen yaşı sildi. "ve sen bunun için idealdin. sevmedim seni anlasana, bırak peşimi."

büyük bir sessizlik vardı ortamda, gittiğini düşünerek kapının kulpunu aşağıya indirdi fakat gördüğü bedenle sadece burukça gülmüştü. olduğu yerde uyuyordu.

telefonuna ulaşarak hyunjin'in numarasına tıkladı, birkaç arama reddedilmişti fakat sonrasında açmıştı.

"minho burada almaya gelir misin?"

bir süre ses gelmese de en sonunda sert bir tonda onaylamış ve kapatmıştı telefonu.

yüzüne kapanan telefonla afallasa da takmamış ve gelmesini beklemişti, bu süre zarfında ise yalnızca minho'nun güzel yüzünü izledi. yarım saatin ardından dış kapıdan ses gelmişti, ardından ise hyunjin'in silüetiyle karşılaştı. çatık kaşlarıyla ona doğru adımlarken neden bu kadar sinirli olduğunu düşünüyordu.

"burada ne geziyor?" dedi bıkmış bir biçimde.

"konuşmaya geldi ama sızdı, bu tavrın da ne?"

sinirlenmişti sonuçta arkadaşını almaya gelmişti ve bu kadar öfkeli olması garipti.

"arkadaşına söyle bir daha gelmesin yanıma, istemiyorum onunla konuşmak."

gölge düşen yüzünü ürkünç kılan gözlerine baktı jisung.

"ne saçmalıyorsun?"

gecenin karanlığıyla yarışır üstü kapalı sözlerle sinirleniyordu yavaştan.

"felix'e söyle, gelmesin."

"ne dedi sana?" yeniden sorduğu soruyla gözlerini devirdi hyunjin, olabildiğince gergindi.

"bensiz ölü gibiymiş, ölsün o zaman." diyerek bağırdı. bu sinirin sebebini hala çözememişti jisung, felix'e eve gelince kızacaktı. nasıl olur da böyle birinin peşinden koşardı.

"iyi günler hyunjin, umarım pişman olursun."

kapıyı sertçe kapatıp kilitledi, bugün hiç olmadığı kadar karışık duyguları barındırıyordu bünyesinde. sinirden ağlayacak kadar mutsuzdu.

saate baktı ardından, 00.30

"aptal felix, ne diye gidiyorsun şu itin yanına." yalnızlıktan kendi kendine konuşmaya başladığı an deli olduğunu düşündü. fakat yine de konuşmaya devam etti, uzun süren bir ilişkilerinin saçma bir kıskançlık sebebiyle bitmesi ve bunun üzerine hyunjin'in ona hiçbir şeymiş gibi davranması fazlasıyla üzüyordu jisung'u.

olduğu yerden tavanı izledi bir süre, saat çoktan 2'yi geçmişti bu yüzden felix'i aradı. çalan telefonu bir türlü yanıt vermiyordu, üzüntüsünü anlıyordu fakat yalnız olmasını da istemiyordu. kısa süre sonra çalan telefonla hızla yerinden kalktı, felix'in arıyor oluşunu görmesiyle rahatlamıştı.

"alo lix, neredesin tanrı aşkına meraktan öldüm."

cevap gelmedi bir süre sonra ise tanımadığı bir ses konuştu telefona. hayatını karartan cümlelerle arkadaşının yok oluşunu dinledi, gözünden akan yaşları durduramadan çıktı evden. beynine kazıdığı cümleler ise rahatsız edici bir boyuta gelmişti, "arkadaşınızı Han Nehri'nin yakınlarında cansız bir halde bulduk."

bir türlü kabullenemediği 8 kelime hayatını tamamen bitirmişti.

bunu yapmak zorundaymışım gibi hissediyordum

cigarettes after sex                                                     minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin