gözlerinden akan yaşları elinin tersiyle silerek dizlerinin üzerine çöktü. büyük bir hayal kırıklığı ve hüsran yaşıyor oluşunun verdiği acı vardı içinde, en yakın arkadaşını göz göre göre ölüme sürüklemişti. hiçbir şey anlamamıştı, ne geceleri içi çıkana kadar ağladığını ne de aklına bu fikri soktuğunu. berbat bir arkadaş olduğunu düşünüyordu.
ellerinin arasında sıkıca tuttuğu manolyaları toprağın üzerine koyarak tanrıya dualarını sunmaya başladı. gece aldığı haberle vakit kaybetmeden çıkmıştı evden hastaneye gitmek için lakin geç kalmıştı. sedyeye yatırılmadan hastanenin en karanlık odasına götürmüşlerdi, solgun bedeni görmesiyle olabildiğince ağlamıştı.
parmaklarını toprakla buluşturup gözlerini mezarın önündeki taşa dikti.
ismini her görüşünde vücudu hareketini kesiyordu, öyle bir acıydı ki tarif etmeye dahi kalkmıyordu.
"hani beni bırakmayacaktın?" dedi burukça.
bugün ikinci günüydü, bu iki gün hiç geçmemişti jisung için. arkadaşını intihara sürükleyen hyunjin'i ise görmemişti daha fakat karşısına çıkarsa onu mahvedeceğinden emindi.
gözlerinin önünde eridiğini bildiği halde mani olamayışı yakıyordu en çok canını, bir anda olmuştu her şey. beklemediği bir zamanda almıştı bu saçma haberi.
ayrılmak istemediği topraktan kalkarak arkasında kendisini bekleyen minho'nun omzuna yasladı başını, yine yalnız bırakmamıştı onu.
"harap ettin kendini." dedi büyük bir şefkatle.
"özledim, neden erkenden gitti?"
yanağından süzülen yaş yaslandığı bedenin kıyafetini ıslatmaya başlamıştı bile.
"tanrı güzel çiçekleri erken koparıp cennetine koyar jisung, felix gördüğüm en güzel çocuklardan biriydi. "
aldığı teselli hiçbir türlü yeterli gelmiyordu bünyesine, inanmak istiyordu bu cümlelere kanmayı diliyordu ama hayır. hiçbiri yeteri kadar tatmin edici gelmiyordu kulağına.
"gidelim mi?" fısıldayarak konuşması üzerine başını salladı minho, son iki günden beri ağzına tek lokma dahi sokmuyordu can sıkıcı bir biçimde. beline kolunu sararak yürümesine yardımcı oldu, bitkin duruyordu.
yol boyu ikisi de susmuştu camdan dışarıyı izlemişti umutsuzca jisung, son derece enerjisizdi. yarım saatlik yolun ardından eve gelmişti, yüzündeki sahte gülüşle girdi içeriye kendisini felix'in yatağına bıraktı. kokusunu içine çektikçe yanında olduğunu hissediyordu.
yastığına sarılarak gözlerini kapattı, adım sesleriyle minho'nun da içeriye girdiğini anlamıştı.
kapıda kendisine bakıyor oluşuyla yüzü düştü aniden.
"sophia ailene söylemekle tehdit etti, bu yüzden kötü davrandım sana."
sorun değilcesine başını salladı minho, jisung yanında olduğu sürece ona nasıl davrandığı önemsizdi tek amacı onu mutlu etmekti. güzel gülüşünü acılarla perdelemesini istemiyordu. bir süre sonra ise uykuya dalan jisung'un yanağına minik öpücükler kondurarak mutfağa geçti, bitkin olma sebebi sadece üzüntü değildi bu yüzden yemek yapmaya koyuldu. dolaptan bulduğu kitapla gülümseyerek içine baktı.
yalnız hissetmesini istemiyordu bu yüzden jisung'un yanındaydı, hyunjin ise yalnız kalarak acı çekmeyi hak ediyordu bir süreliğine.
pişmandı bundan emindi yalnızca sevdiği halde ona kötü davranmasının açıklanır bir yanı yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cigarettes after sex minsung
Short Storydudağının izini taşıyan sigara hala cebimde güzel gün ışığım.