dizlerini kırarak oturduğu yerden son cümlelerini akıtarak kalktı, bedeni olduğu alanı terk etmek istemiyordu fakat alışmıştı bazı şeylerin yokluğuna. yavaşça batan güneşin silik sarısının rengine baktı bir süre ardından ise kamerasını çıkarıp bir poz harcadı.
bacağında hissettiği darbeyle yere bakındı, pantolonunu tutarak kendisini çekiştiren çocuğuyla gülmeden edemedi.
"küçük lixie nereye kaçmış?"
peşinden gelen hyunjin'le gülüşü genişledi, hemen çocuğunu kucağına alarak mezarın dışına çıktı. ikiliyi gören hyunjin hızlanarak yanlarına yerleşti.
"benden mi kaçıyorsun fıstığım?"
burnunu parmaklarının arasına alarak minik burunlu afacanı güldürmeyi başarmıştı.
"baba hyunjin beni kovaladı." diyerek sitem etmişti adeta ufaklık.
"hyunjin utanmıyor musun çocuğumu yormaya, çabuk arabaya." yalanla karışık kızmasıyla kucağındaki beden zafer kazanırcasına gülmüştü.
uzun zamanın sonunda aralarındaki bazı şeyleri düzeltmeye karar vermişlerdi, ikisi de kırılgandı sevdikleri insanları kaybettikleri için bu yüzden güzel bir arkadaşlıkla yaralarını sarmayı denediler ve istedikleri de olmuştu. uğraşları sonuç bulmuş zor da olsa o kötü günleri atlatmışlardı, geceyle gündüzün buluşmasına kadar ağlamayı bırakmışlardı.
ön koltuğa yerleşen jisung aynaya bakarak ikiliyi izledi, büyük bir sevgiyle bakıyordu hyunjin çocuğuna.
bir inancı vardı küçük bir bebek adını kimden alırsa güzelliğini ve karakterini de o kişiden alırdı, küçük felix'i bunun en güzel kanıtıydı. her ne kadar ona bakınca arkadaşını hatırlıyor olsa da bir şeyleri yaşatmak istemişti, ölümü göz ardı etmek.
"şimdi momo teyzene gidiyoruz." diyerek arabayı çalıştırdı jisung ve istediği tepkinin gelmesini bekledi.
"ama baba, momo teyze beni görünce hep ağlıyor." dedi dudağını büzerek.
"küçüğüm seni çok seviyor çünkü, sana bir sürü oyuncak alıyor hem." hyunjin'in cümlesiyle gülerek kafasını koluna yasladı, sarı saçları ve minik burnuyla adeta bir meleği andırıyordu bu çocuk. henüz 5 yaşındaydı ama epey konuşkandı.
"ben hyunjin'le kalacağım."
"lixie amca diyeceksin, ne çabuk unuttun senden büyük olduğunu?"
kolunu birbirine bağlayarak olduğu yerde dikleşti küçük.
"sen de hyunjin diyorsun, bende öyle diyeceğim."
yenildiğini kabul ederek başını öne eğdi, ufaklığı pek bir yaramazdı bu sıralar. yine de bu derece tatlı olması işin güzel tarafıydı, o minik dudağını büzdüğü zaman tıpkı felix'i andırıyordu.
"de güzelim benim, jisung lixie'yi ben evlat edinebilir miyim?"
gözlerini hyunjin'e kitleyip devirdi jisung.
"ben güzel miyim?"
"tabi ki güzelsin fıstığım."
kaşlarını çatarak yukarıya baktı.
"ama erkekler yakışıklı olur."
duyduğu cümleyle ikisi de gülmüştü.
"sen hem güzelsin hem yakışıklı bu yüzden bazen babanın jisung olduğuna inanamıyorum."
yalanla kızgın bir bakış atarak yola döndü jisung, çocuğuna bazen böyle şeyler demesi gıcığına gidiyordu.
galerinin önüne gelmesiyle arabayı durdurarak kapının kilidini açtı, arka koltuğun boşalmasıyla kendisi de kalkarak kapısını kapattı. hyunjin ve momo'nun açtığı güzel bir işletmeydi burası, önceden galeri niyetine kullanılıyor olsa da yenilerde kafeye dönüşmüştü. bir yandan içeceklerini içen insanlar bir yandan da hyunjin'in resimlerine bakıyordu, tabi hyunjin için gelen de vardı aralarında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cigarettes after sex minsung
Contodudağının izini taşıyan sigara hala cebimde güzel gün ışığım.