"bir elmanın iki yarısı"

319 42 32
                                    

Hao'dan

Şuan sıcak bir şöminenin karşısında sabah tanıştığım üç çocuk ile bakışıyordum. Gerçekten fazlasıyla gergin hissettiriyordu bu. Adının Yujin olduğunu öğrendiğim ufak bir çocuk bizi evine almıştı. Beni tanımadığı gibi Hanbin'i de tanımıyordu bu beni rahatlatıyordu. Kafama estiği gibi geldiğim için çok pişman olmuştum ama sabahın verdiği şokla ne yapacağımı bilememiştim bile. Telefonumun düğmesine saate bakmak için tıkladığımda kilit ekranımda gördüğüm Yiren ile boğazım düğümlenmişti. Kalbime oturan o iğrenç his tekrar geri gelmişti. Ne yapacağımı bilemezken dışarıya bir şey yansıtmamam gerekiyordu. Telefonumun kilidini açıp ana ekranda onunla olan fotoğrafımızı ve kilit ekranımın fotoğraflarını kaldırıp rastgele çektiğim manzara fotoğrafları yapmıştım. Gözüm saate kaydığında saatin çoktan gece yarısını geçtiğini fark etmiştim.

Hiç bilmediğim 3 insanla aynı evi paylaşacak olmak beni gerse bile başka yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Yujin ve Gyuvin salona iki yorgan ve yastık getirirken Hanbin ile sadece uzaktan o ikisini izlemiştik. Aslında belliydi izlemiyorduk, düşüncelerimiz bizi esir almıştı sadece. Yaşadığım ihanet sadece ruhuma değil bedenime de etki etmişti. O kadar yorgun o kadar iğrenç hissediyordum ki asla anlatamazdım bunu. Yataklarımız bir süre sonra serilince benim için olan yere uzanıp gözlerimi kapattım. Uyumayacağımı biliyordum, sadece düşündüm.. olan biten her şeyi, yıllardır yanımda olan kadının beni aldatmasını, benim bunu en mutlu günüm olacak diye aylardır hayalini kurduğum günde öğrenmemi, aklıma estiği gibi aldığım yarım kurslarla öğrendiğim zayıf korecem olmasına rağmen buraya gelmemi, gittiğim mağazada şans eseri kaderimin aynı olduğu çocuğu, birden kendimi evinde bulduğum insanları.. Sadece bunun bir kabus olmasını istemiştim o an. Ne kadar sürdü ama saatlerce oturup bunları düşündüm, bir sürü soru vardı aklımda. Fena karışıktı durumum. 

Saat 5 civarı iken gözlerimi aralayıp etrafa baktığımda yan koltuğumda yatan Hanbin'in olmadığını fark etmiştim. Nereye gittiğini düşünürken perdesi açık olan bahçe kapısını görünce dışarıda olduğunu anlamıştım. Ayağa kalktım ve camın önüne gidip dışarıdaki tahta büyük salıncakta oturup havaya bakan çocuğu izledim. Üşüdüğü belliydi, hava esiyor olmalıydı. Köşeden alığım battaniye ile kapıyı açıp dışarı çıkmıştım. O kadar dalmıştı ki düşüncelerine beni fark etmemişti bile. Yanına yavaşça yerleştiğimde ses çıkmıştı. Gözlerini aralayıp bana bakan gözlerine karşılık gülümsedim. "Ne işin var burada?" söylediği şeylerle ona dönüp hareket etmesini sağlayarak battaniyenin çoğunluğunu onun arkasından geçirip üstünü kapatmıştım. Daha iyi görünüyordu. "Hava almaya çıktım." sessizce mırıldanarak kurduğum cümle kaşları çatılmıştı. "Bu saatte mi?" kafamı sallayarak onu onayladığımda yerine daha rahat oturmuştu. Az önceki gibi buruşmamıştı. Yanında arkama yaslanıp oturdum ve onun gibi gökyüzünü izlemeye başladım.

"Anlatmak ister misin?" dudaklarının arasından dökülen kelimelerle ona doğru dönmüştüm. "Neyi?" sorduğum cümlenin saçmalığının farkındaydım ama emin olamıyordum, yaptığım şey mantıklı mıydı? Hiç sanmıyorum. "Neyden bahsettiğimi biliyorsun Hao, belki de şüphelerin var ama emin ol bazen bazı şeyleri bir yabancıya anlatmak en iyisi olur. Görüyorsun, seni tanımıyorum, çevreni bilmiyorum, hakkında bildiğim tek şey adının Hao olduğu. Sana zarar verecek kadar bilgi bile yok elimde." Karşımdaki çocuğun benim halimden anlaması beni fazlasıyla şaşırtmıştı. Yaptığı konuşma beni oldukça rahatlatmıştı. Anlatmaktan bir zarar olmadığını düşündüm.

Az çok anlamıştım Hanbin'in nasıl biri olduğunu, hem de ailem burada bile değildi beni vurabileceği hiçbir şey yoktu. Biraz aramızda geçen sessizlikten sonra yutkunup konuşmaya başladım. "Yaklaşık 3 yıldan fazla süreli bir ilişkim vardı. Onu gerçekten seviyordum ve cidden onunda beni sevdiğine inanmıştım Hanbin. Ama hiç de öyle değilmiş.. Aylardır düğünümüz için gün sayıyorum, her bir detayını kendim bizzat özel hazırlattım. Yemekleri, deklarasyonunu en ufak bir detayını dahi, salonun perdeleri, holü, masası..ve daha nicesini kendime özel parçalardan aldırarak yaptırdım. Düğün sabahı hazırlanırken hazırlanma odasında bir zarf buldum. Üzerinde öpücükler olan kırmızı bir zarf. Arkasında ise 'Biricik sevgilime' yazıyordu, açıkcası başta şoförüme gelmiş olabileceğini bile düşündüm. Açmayacaktım ancak sonradan kendimi tutamayıp zarfı açtım. O an zaten dünya başıma yıkılmıştı. Bir kaç fotoğraf ve yanında bir not vardı. Fotoğraflarda sevdiğim kadının başka bir kadınla fazla samimi olan fotoğrafları vardı..bu fotoğraflar sıradan değildi, fazlasıyla açık ve öpüştükleri fotoğraflardı. Yatak odasında çekilmişti bunlar.. benim yatak odamda. Zaten bunları gördükten sonra beynime kan sıçramış öylece kalmıştım. Notu okumaya cesaret bile edemedim.. Kafa dinlemek için Korenin daha iyi olacağını düşünmüştüm, ondan geldim. Zaten uçağım iner inmez de sizinle karşılaştım..öyle yani." Konuşurken yaşadığım şeylerin zoruma gittiği ortadaydı. Çoğu yerde sesimin titremesine engel dahi olamamıştım. Bana şaşkınlıkla bakan çocuğa gözlerimi diktim. Komik görünüyordu.

"Bu birazcık fazla büyük bir level..yani... yüzsüzlük bildiğin. Cidden iyi ki gelmişsin. Benim yanımda kimse seni üzemez Hao." Ani gelişen duygularını anlayamamıştım ama birden beni kendine yaklaştırıp sıkıca sarılması daha da şaşırtmıştı beni. Yine de itmedim karşımdaki çocuğu. Sakince karşılık verdim sarılışına. Kendimi biraz sakinleştirdikten sonra ona baktım. "Peki ya sen? Ben anlattım.. sıra sende." Söylediklerimle benden böyle bir adımı beklememiş olacak ki şaşkınca gözleri bende dolaşıyordu. Yüzümde oluşan gülümsemeyle gözlerimi parlayan gözlerine dikmiştim. "Cidden mi? Ben mi?" gülümsemem istemsizce yüzüme yayılırken kafamı salladım "Tabii sen başka kim var?" Yüzündeki gülümseme ile bana doğru dönmüş ve rahatladığını belli etmişti. "Ya şimdi bendeki işler seninkine göre baya garip. Benim kaçma sebebim ailemdi. Kuzenimin eş cinsel olduğunu ailesi öğrenmiş. Annemlerle anlaşıp bizi evlendirmek istediler, annemler ise zaten bunu bekliyorlardı bu yüzden hemen kabul ettiler. Gyuvin benim liseden beri en yakın arkadaşım onunla plan yapıp kaçtım aslında. Daegu'dan geliyorum, oraya uzak ve fazlasıyla kalabalık diye burayı seçtim. Bende aynı şekilde gelir gelmez seni buldum işte." Yaşadığımız şeyler farklı yol ama aynı sondu. Gözlerimi ondan çekmeden kafamı anladığımı belirtircesine sağladım. En az onun da kafası benimki kadar karışıktı. Ne yapacağını bilemediği her yönden belliydi. Biz sanki bir elmanın iki yarısıydık..

tie tie-haobinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin