Tekrar bu evdeydi Hanbin, kendini kurtardığını düşündüğü o lanet şeytan evine tekrar gelmişti. Gece babası aramış ve annesinin kriz geçirdiğini söylemişti. Arabaya bindiği gibi daeguya sürmüştü. Eve geldiğinde hepsinin yalan olduğunu anlaması da uzun sürmemişti. Babası telefonunu öylece almıştı elinden. Ne Gyuvin'e haber verebildi, ne de Hao'ya. Karşısında oturan ailesi ile bakışıyordu şuan boş boş.
"düğünden kaçmak ne Hanbin?" sessiz kaldı hanbin. Aynı soru tekrarlandı ama çok daha yüksek bir sesle oldu bu sefer. "Sana düğünden kaçmak ne diye sordum çocuk!" yutkundu sadece, vazo kıran küçük çocuklar gibi öylece büzüşmüştü oturduğu ikili koltukta. Abisi belirdi o an kapının önünde. "Belki de zorla sevmediği kuzeni ile evlendirmeye kalktığınız için başka bir sebebi kalmamıştır ha?" gözleri abisi ile buluştu Hanbinin. Bu adama bayılıyordu. "Sen karışma her şeye Doyoung" abisi minik bir kıkırtı bırakıp Hanbin'in yanına oturdu. "Tabi ya, ben karışmayayım da çocuğun hayatını elinden alın. Bana yaptığınızda hiç sesimi çıkarmadım ama onu da öylece kullanmanıza izin veremem. Pardon ama sizin gözünüzde istediğinizi yapabileceğiniz bir kukla falan mıyız? Bunları anlayın artık çocuğu sıktığınız için kaçtı, yine kölenizmişiz gibi davranıyorsunuz" Doyoung sinirle bir hamlede hızlıca söylediği cümlelerle ailesini şaşırtmıştı. Normalde konuşkan biri değildi. Kendisi de zorla babasının iş ortağının oğlu ile evlenmişti. Ancak daha sonra sahte ilişki gerçeğe dönmüştü. Doyoung Hanbinin ilgisini kızların çekmediğinin farkındaydı, üstelik bir de buna rağmen ailesinin onu kuzeni ile evlendirmeye çalışması sinirlerini hoplatıyordu.
"Biz onun iyiliği için bunu yapıyoruz, mutlu olsun diye" Babasının kurduğu cümle ile Hanbin göz devirmeden edememişti. Neyin mutluluğundan bahsediyordu bu adamlar? Kim mutluydu da kim iyiydi Hanbin bunu görmüyordu bile. sadece kendi çıkarlarına odaklanan iki insan vardı karşılarında. "Kim mutlu baba? Eğer mutlu olmasaydı kaçtığı yerde bu kadar süre durur muydu? Rahat bırakın çocuğu" Annesi araya girmeden edemedi. "Bu çocuğun aklını hep sen çeliyorsun" Doyoung ayağa kalkıp annesinin gözlerine bakarak Hanbini gösterdi. "Anne bu adam 23 yaşında! Yanlış duymuyorsunuz 23! Reşit olma işini bitireli çok oldu, bilmem farkında mısınız? Gerçi sizin için çocuklarınız insanlık açısından değilde oyuncak açısından önemli değil mi? Farkında olmanız gereken şey ise Hanbin psikoloji okudu. Böyle şeyleri rahatlıkla 10 yaşındaki çocuk bile düşünebilir, kimsenin aklını çelmesine gerek duymadan. Ne yapacaksanız yapın ama Hanbin'i böylece köleniz yapamazsınız" Babası daha fazla Doyoungun bu sözlerine katlanamayıp ayağa kalktığı gibi büyük oğlunun suratına bir tane tokat attı. "Ne biçim konuşuyorsun sen annenle terbiyesiz saygısız!" kafası hafifçe yana doğru düşmüş olan Doyoung sadece bekledi. Sinirden gözleri dolmaya başlamıştı büyük olanın. Hanbin gördüklerinin şoku ile ayağa kalkmış ve abisinin yanına geçmişti. "Çocuksun diye susuyoruz üstümüze çıkıyorsun ahlaksız!" babası Doyoungun çenesini sertçe kavramıştı. Hanbin buna daha fazla dayamayacağının ve dayanmaması gerektiğinin farkında olarak sertçe abisinin yüzünde olan babasının bileğini kavradı. Babası ona göre güçsüzdü, yaşlanmış bir adam ne kadar güç kullanabilirdi ki? Hanbin babasını bileğinden geriye doğru itmiş daha sonra ise abisinin önüne geçmişti. Doyoung ise hala babasının bunu yaptığına inanamıyordu. "Yine yaptın, bir daha yapmayacağım diye söz vermene rağmen yine yaptın! Bu sefer, bu sefer göz yummayacağım buna. Keşke aklına ilk geldiği zaman beni yetimhaneye bıraksaydın! Senin gibi babam olacağına olmaması daha iyiydi" Sinirle ağlayarak söyledikleri şeylerle Hanbinin bileğini tutmuş ve merdivene doğru gidiyordu Doyoung. Hanbin ise hala ne olduğunu çözememişti.
Yukarı hızlıca çıkarken abisi odasının önündeyken Hanbine döndü. Hala ağlarken parlayan gözlerini Hanbin'in gözlerine kenetledi. "Git bavul hazırla kendine, çabuk" Hanbinin itiraz etmeyeceğini bildiği için direkt kendisi de odasına geçmiş ve bavulunu çıkarmıştı. Bir kaç dakika sonra ikisi de elindeki bavulla karşılıklı odalarının kapılarının önünde buluştular. Birbirlerine bakarken minikçe gülümsedi Doyoung. Hanbin'in harcanmasına katlanamazdı. Daha fazla hiçbir şeye göz yummayacaktı.
Ellerindeki valizlerle aşağı inen ikili babalarının dikkatini çekmişti. Annesi ve babası hızlı adımlarla kapının önünde olan ellerinde bavulları olan çocuklarına baktılar. "Çıkın odanıza asabımı bozmayın benim!" Doyoung histerik bir kahkaha ile cevap verdi babasına. "Çıkıyoruz ama senin hayatından bay yönetici" babası gözlerinin önünde sinirden köpürürken bu Hanbine de Doyounga da büyük bir zevk veriyordu. "O kapıdan adımınızı attığınız an silerim sizi" Doyoung bir saniye dahi düşünmeden kapıyı açıp direkt kendini dışarı atarken konuştu. "Seni bekletmeyelim o zaman" Hanbinde gülerek abisinin arkasından evden çıkarken babası yüzlerine direkt sertçe kapıyı kapatmıştı. Gülerek birbirlerine baktılar. Daha sonra Hanbin'in arabasına doğru adımladılar, bavulları arkaya yerleştirirken direksiyona geçti Hanbin. Tek eli direksiyonu yönlendirirken gözleri sürekli abisindeydi.
"Taeyong hyungu aradın mı?" Kafasını usulca salladı Doyoung. Nereye gideceklerini bilmiyorlardı. "Nereye gideceğiz Hanbin? Bunu düşünmedim" Hanbin aklına gelen Hao ile duraksadı birden. Yanına dönüp abisine baktı. "Aslında ben bir yer biliyorum..."
____________
Öncelikle uzun zamandır bölüm atamıyorum🥺 özür dilerim bunun icin. Bilgisayar bozulduğu için yazamıyorum doğru düzgün elimde 2 bölüm kaldı taslakta hazır olan. Olabildiğince atacağım!! Lütfen fikirlerinizi yorumlarda belirtin benim için oydan cok yorumlarınız önemli~ umarım beğenirsiniz💙💙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tie tie-haobin
FanficKarşımda ki takım elbiseli çocuğu gördüğümde gülmeden duramamıştım. Aynı durumda mıydık..cidden mi?